Geçen gün ikizlerden biri, nereden aklına geldi bilmiyorum,babasına dönüp: “Baba, Halil İbrahim sofrası tabiri  nereden çıkmış,ne anlama geliyor” diye sordu.

Olaya hiç müdahil olmadan konuşmanın seyrini merakla bekledim.” Bu tabir İbrahim (a.s) zamanından beri hep kullanılmış.” dedi babası. “Atamız İbrahim (a.s) misafiri çok severmiş,Evine gelenlere yemek yedirmeden göndermezmiş,İbrahim (a.s) halil’dir,Allah’ın dostudur…”

Sonrasında kısa bir sessizlik oldu.Bu sırada oğlum ne düşündü,aklından neler geçirdi bilmem ama benim beynimde bir yığın soru ve düşünce hasıl oldu…

Halil İbrahim sofrası denilince belkide çoğumuzun aklına,bir kuş sütünün eksik olduğu donatılmış  sofralar geliyor. Etlisi sütlüsü ayrı,katısı sulusu ayrı,tatlısı tuzlusu  ayrı sofralar…İşlemeli masa örtüleri,yaldızlı yemek tabakları,birbirine uyumlu bardaklar,peçeteler…

İbrahim (a.s) bugün yaşasaydı yine aynı misafirperverlikte olup,bizim misafir anlayışımızın aksine, bir çorba,bir dilim ekmekten oluşan sofralarla misafir ağırlayabilir miydi?
Mütevazi sofraların unutulduğu zamanımızda yine aynı rahatlıkla  misafir kabul edebilir miydi?
Benim de dahil olduğum günümüz insanının misafir anlayışını düşündüm sonra. Aklıma misafir geleceği zamanki ruh halimiz geldi…

Evde hummalı bir temizlik,toparlama,mutfak çalışmaları,yemeğe ne yapsam,çayın yanına hangi tatlıyı koysam gibi beyin fırtınaları…”Amman ev dağılmasın, ortada oyuncak olmasın”, “Pastayı parmaklamayın,börekten koparmayın”, “Koşturmayın toz kalkar” tarzı terör estirmeler… Misafir gelene kadar evde hüküm süren gergin saatler…

Misafir bereketiyle gelir. Birini yer,dokuzunu bırakır denir eskiden beri.Peki bizim için neden misafir külfet gibi görülür oldu? Bu iş neden ağır bir merasim halini aldı?

Bayramlarda sırf evde kalıp misafirle uğraşmasın diye tatile giden insanların sayısı azımsanmıyacak kadar çok.Kim evi bekleyecek,mobilyaları temizleyecek,gümüşleri parlatacak, kendi kendimize icat ettiğimiz 5 çeşit bayram ikramını kim hazırlayacak? Hepsi ayrı bir dert!…

Kaçımız misafir geleceği zaman doğal bir sekinet içendedir? Yorulmadan yıpranmadan,bir ana yemek ve bir pilavı kaçımız ikram için yeterli görmektedir?

“Misafir ağırlamak istemeyen kimsede hayır yoktur.” (İbn-i Hanbel, IV, 155)

Elbette hayır yoktur.Misafir baş tacıdır.Ziyaretinize gelen bir dost,bir arkadaş,bir akraba giderken yüreğinizde tarifsiz bir mutluluğu bırakır.Ya da öyle olması gerekir.

Fakat bizler misafir ağırlama işini gereksiz bir yarış haline sokar,bu işi gövde gösterisi haline getirirsek, gitgide yükselen çitalara erişebilmek için var olan gücümüz asla yetmeyecek ve korkarım ki birgün misafir kabul etmek mucizeye dönüşecek…

Eşyamız çok, işimiz, formalitelerimiz çok…Doğallığımız,samimiyetimiz yetersiz,sadeliğimiz mütevaziliğimiz az. Misafiri Allah rızası için, karşılık beklemeden ağırlama, fakiri misafir edip karnını doyurma kaygımız yok denecek kadar az…Çağırmayan çağrılmıyor,vermeyene verilmiyor,kadir kıymet bilinmiyor yazık ki…

Sofralarımız Halil olan İbrahim (a.s) ın sofralarından çoook uzak…
Gösterişi,israfı,aşırılığı sofralarımızdan kaldırıp,gerçek Halil İbrahim sofralarına kavuşmamız duasıyla…

CAHİDE SULTAN

Not:Geçen hafta “Hür adam ve hür olamayanlar”  yazımı yayınlıyacağımı bildirmiştim ama vazgeçtim.Sebebi bana kalsın. “Ne zaman yayınlarsın?” diye sormayın ne olur. Belki çok sonra,belki hiç bir zaman…