Çeşitli vesilerle neyi farkettim biliyor musunuz? Tahareti bilmediğimizi. Taharet   ABDEST,GUSÜL,İSTİNCA,İSTİBRA,İSTİNKA VE FITRİ TEMİZLİKLER’in hepsini kapsar fakat özellikle tuvalet temizliğinden bi haber olan çok insan var.  Erkekler arasında ayakta idrarını yapanlar oldukça fazla. Okullar tam bir facia. Duyduklarımı anlatmaya edebim müsade etmiyor.

Üzerimize sıçrayan idrarın kabir azabına sebep olduğunu bilir ve ona göre tedbir alırsak bu meseleye daha çok dikkat edeceğimizi düşünüyorum.

Birde mutfakta yemek yaparken, hamur yoğururken eldiven kullanılmasına çok kızıyorum. Kadının eli o plastik eldivenlerden daha temizdir!

Aşağıdaki röportajı sıkılmadan okuyacağınıza ve faydalanacağınıza inanıyorum…

***********************************************

Tuvaletten Sonra En İyi Temizlik Nasıl Yapılır?

İnsan Avucunun İçinde, Koruyucu Bakteriyeler Var…

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji İnfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı profesörlerinden Yaşar Bağdatlı, İslâmî tahâretlenmenin en uygun yol olduğunu kaydederek, “en iyi temizlenme el ve su ile olur. İnsanın avucunun içinde, cildinde koruyucu bakteriler vardır” dedi. Son günlerde el temizliği konusunun gündemde bulunduğunu hatırlattığımız Prof. Bağdatlı tahâretlenme konusundaki sorularımızı şöyle cevapladı:

“El temizliği ile ilgili olarak bazı endişelerden sıkça bahsediliyor. El temizliği hakkında bizi aydınlatır mısınız?”

“Elimiz dış dünya ile alâkamızı sağlayan en önemli organlarımızdan birisi. Dış âlemle ilgisi deyince, yiyecek içecek ilişkisinden tutun, yazışma ilişkisine, tokalaşmalara, tuvalet sonra temizlik gibi bütün faâliyetlerde eller ön planda. Dolayısıyla hastalıkların yayılmasında da en önemli uzuv olarak eli görüyoruz. Çünkü yiyecek içeceklerle temas halinde. Hastalık etkenleriyle temas ile hastalık etkenlerini alabiliyor, yine elimizi yüzümüze gözümüze sürmek sûretiyle elimizdeki mikropların vücudun değişik bölgelerine geçişi sağlanıyor. Netice olarak görüyoruz ki, hayatın yüzde 60-70 oranını dolduran bir faâliyet organı. Bu kadar işleri gören bu kadar mikroplara bulaşan ellerimiz, aynı zamanda hasta olmadan yaşayan bir organizma. Bu nasıl oluyor, bunu açıklığa kavuşturmak lâzım.

Ehliyetsiz insanların konuşmasının da temelinde bu yatıyor. İnsan vücudunda öyle bir sistem var ki, yani Allah böyle yaratmış, her sisteme bir bekçi koymuş. Meselâ insanın elinde, avucunun içinde, cildinde ve diğer organlarında koruyucu bir bakteri var. Kendi sistemi içinde var ve biz buna tıbbî adıyla flora diyoruz. Flora bakterileri yerleşik ve oranın sakinidirler. Görevleri de diğer hastalık yapan mikroplara karşı vücudu korumaktır. Herkes zannediyor ki, “ben bir mikroplu şeye dokunursam, mikroplu bir şey yersem hasta olacağım.” Bu yersiz bir düşünce.

Düşününüz ki, insan vücudu hem içinden hem dışından sayılamayacak kadar mikroplarla haşir neşir her gün. Ve bizler sağlıklı olarak hayatımıza devam ediyoruz.   Ayrıca, bağışıklık diye bir sistem var, bu da muhtelif şekilde işler ve vücuda giren bir yabancı maddeye karşı vücut bizden habersiz bir savaş veriyor, daha enteresanı bir yabancı mikropla, bir cisimle vücut karşılaşınca, o hâtıra hücreleri, bellek hücreleri de dediğimiz hücreler onları tanıyor ve geldiğinde vücudu hemen harekete geçiriyor. Bir de sistemin belirli bir ısısı var ve bunlar da ayrıca koruyuculuk yapıyorlar. Bu kadar koruyucu sistem varken, bazıları hemen bir mikropla karşılaşınca “hasta olacağız” diye yaygarayı koparıyorlar. Eğer onların dediği doğru olsa, hiçbirimizin sağlıklı olmamamız lâzım. Eğer içtiğiniz suyu, yediğiniz bir meyveyi alıp mikroskobun altına koysam o kadar mikrop göreceksiniz ki, kaynıyor. Ama hasta olmuyoruz elhamdü lillâh. Çünkü bunun mekanizması var. Bu kadar olumlu işleyen mekanizmayı yok gibi göstermek, tedirginlikten başka bir şey değil. Yani insanların huzurunu ve rahatını kaçırmaktır.

Bir de psiko-nevroz dediğimiz, insanların hastalık psikolojisi içine girmesine sebep oluyor. İnsan huzursuzluk içine girince de bir stres oluşuyor. Stres sonucu oluşan bazı maddeler var ki bu bağışıklık sisteminin çalışmasını engeller, yavaşlatır. Günümüz insanında en çok gördüğümüz hastalık sebebi stresler. 1987’de uluslar arası kongrede bir Fransız bu meseleyi gündeme getirerek, Müslümanların elle tahâretlenmelerini tenkit etti. Ben cevap verdim, ama tatmin edici değildi. Bunun üzerine bir araştırmaya giriştik. Hastanede 70 kişilik bir araştırma grubu aldık. Alınan grup içinde toplumun bütün seviyelerinden insan vardı. Bunların, tuvalet öncesi ve sonrası ellerini kontrol ettik. Bu kontrolde de temizlenme şekillerini de dikkate aldık. Baktık, elle temizlendikten sonra, yıkamadan önce ellerinde dışkıya ait mikroplar bol miktarda var. Eller yalnız su ile, ama oğuşturarak üç dakika yıkandığında, hastalık yapmayacak kadar az mikrop kalıyor ellerde.

“Peki sabunla yıkayınca…?”

Sabun kullanılırsa, eller biraz daha temizleniyor, ama yine mikroplar tamamen yok edilemiyor. Ancak, dediğim gibi bu mikroplar hastalık yapacak kadar değiller. Bu kalan mikroplar da ellerdeki biraz önce bahsettiğimiz flora bakterileri tarafından temizleniyor.%100 zeytinyağlı doğal sabunlar için Tıklayın!

“Üç dakika su altında yıkanılması gerekir, dediniz; bu biraz uzun değil mi?”

“Öyle ama, en idealini üç dakika olarak tesbit ettik. Yoksa bir buçuk, üç, beş dakikalarla da denemeler yaptırdık, ancak, sıhhatlisini üç dakikada bulduk. Bizim görevimiz faydalı ve zararlı olan yanları açıklamaktır, bunu herkes bilsin.

“Diğer temizleme maddelerinin üzerinde de araştırmanız oldu mu?”

Tabii, piyasada temizlik için kullanılan bütün maddeleri tesbit ettik. Bizim en çok kullandığımız alkol var ki, bunun da yan tesirleri oluyor. Meselâ, eldeki yağ tabakasını eritiyor, yine elin korumasını yapan flora bakterilerini yok ediyor, bu da tabii mikroplara zemin teşkil ediyor. Yine alkolü el temizliğinde kullanırken bunun devamlı olması gerekiyor. Ancak devamlı kullanımda da egzama tipinde elde yaralar oluşuyor. Alkolden sonra zefiran, savlon, lizol dediğimiz maddeleri denedik ve ilginçtir, bazılarının mikropları uzaklaştırmak yerine mikrop ürettiklerini gördük… Şu anda biz ameliyathanelerde temizlik aracı olarak “hipiserup” diye bir maddeyi alkol yerine kullanmaya başladık.

Sabunlarla yaptığımız tesbiti de söylemem gerekir ki, mikrop bulaşmasında bunların nasıl bir rolü oluyor diye araştırdığımızda, sabunların kendini temizleme özelliği ve mikrobun bir başkasına sabun aracılığı ile bulaşmanın olmadığı tesbit edildi.

“Tuvaletlerin yapısı da mikrop bulaşmasında önemli olmuyor mu?”

Alafranga tuvalet dediğimiz klozet tipi oturaklı tuvaletlerden çok hastalık bulaşıyor. Bilhassa insanların genital bölgesi dediğimiz yani edep bölgesi ile ilgili hastalıklar, mantar hastalıkları, parazitler, varsa yaralar onların mikrobu o oturağa bulaşıyor, sonra da oraya oturanlara geçiyor. Bunu Batılılar da gördü. Meselâ Hutchinson isminde bir bilim adamı, basilli dizanterinin etkenini oturakta üretmiş.

Yine Nevton adlı bir başka bilim adamı da, tifo bakterilerinin 11 gün klozetlerde kaldığını tesbit etmiş. Şimdi Avrupa ev ve otellerinde alafranga tuvaletlerinden kaçmaya başladılar. Bizde hayrettir alafranga sokulmaya çalışılıyor. Çok özel durumlar için portatifleri var ama, bir kişiye mahsus. Biz “umuma açık olan yerler için zararlıdır” diyoruz. Bir de fışkırtma su ile makat civarını temizleme şeklinin mahzurları var. Yaptığımız araştırmada bu şekilde temizlemenin olmadığını tesbit ettik. En sıhhatli temizlik ise önce kâğıt, sonra su ile temizlenilmesi.(Yani direkt pisliğe elin süsrülmemesi)

Zaten hadis-i şerifte de taş artı su ile temizliği makbul olarak tutuyor Peygamberimiz. Biz burada taşı denemedik. Arabistan’daki taşın özelliği vardır. Sıcak taşın hem radyasyon, hem ısı, hem mekanik etkisi var. Dolayısıyla taşla temizlik, sadece taşı sürmekle değil. Bez ile kurulanmayı da ben tasvip etmiyorum. Çünkü bez ince liflerden meydana geliyor ve artıklar örgülerin arasında kalabilir ve onları temizlemek zordur. En iyisi tuvalet kâğıdıdır. Tuvalet kâğıdının üzerine yazı yazılamadığı için, fıkhî bakımdan da câizdir.[1]

Bir paragraf öncesinde bahsedilen konuyla ilgili hadis-i şerif şu şekildedir: Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Resûlullah (s.a.s. Kuba ahalisine: “Allah, temizlik hususunda sizi övmektedir. Bu neden ileri geliyor?” diye sordular. Onlar: “Biz dediler, istincada taşla suyu birleştiriyoruz: (önce taşla silip sonrasında da su ile yıkıyoruz).” (Rezîn tahrîc etmiştir. İbn Kesir, c. 3, s. 456; İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Terc. 10/385)

(Tevbe sûresinin 108. âyeti, o zaman için Medine’nin banliyösü durumunda olan Kuba köyü ahalisi hakkında nâzil olmuştu. Âyet meâlen şöyledir: “…Orada, arınmak isteyen insanlar vardır.  Allah arınmak isteyenleri sever.” İşte bu âyet üzerine, yukarıdaki rivayette görüldüğü üzere, Resûlullah, “bu övgünün sebebi nedir?” diye Kubalılara sormuştur. Onlar da, abdest bozunca önce taşla temizlenip sonrasında su ile tahâretlendiklerini söylerler.

Bilindiği gibi, Muhammed Hamidullah, Paris’te yaşayan 20. yüzyılın büyük İslâm âlimlerinden biridir. Bu zât ile, içlerinde Hıristiyan ve farklı inançlara mensup bir grup bilim adamı, İslâm Dini hakkında tartışma için yemekli bir toplantıda bir araya gelirler. Tartışma, yemekten sonra yapılacak olmasına rağmen, katılımcılardan biri, bir sataşma ile Hamidullah’ı ve müslümanları aklı sıra tahkir etmek için şöyle der: “Hz. Muhammed, yemeği elleriyle yediği için Müslümanlar da bunu sünnet kabul ederler, değil mi?Bu medeniyet çağında bu anlayışın yeri  olabilir mi?

” Hamidullah da, bunun üzerine der ki: “İsterseniz, tartışmayı bu konu üzerinde başlatalım. İlmî temellerle ve laboratuvar deneyleriyle bu konuyu değerlendirelim!” Hep birlikte sevinerek bu teklifi kabul ederler. Hamidullah, yemeğe oturmadan ellerini sünnet üzere yıkamıştır. Sofrada da temiz kabul edilen kaşıklar vardır. Elini göstererek; “Beyler! der, Allah’ın yarattığı bu sağ kaşık, benim dışımda hiç kimsenin ağzına girmedi. Vücuttan çıkan doğal pisliklere de hiç değmez; her namaz öncesi olduğu gibi, her yemek öncesi ve sonrası sünnet usûlüyle yıkanır. Sizin kaşıklarınız ise, kimlerin ağzına girmedi ki…

Yıkanması ve kurulanması bir Müslümanın eli gibi hijyen kurallarına uygun değildir. Metal olduğu için üzerinde çok sayıda mikrop barındırır, benim elimin derisinde olduğu gibi koruyucu ve hastalık yapan mikroplara karşı savaşçı flora maddesi de taşımaz. Masadaki kaşıkları ve benim sağ elimi tahlil ettirelim, hangisinde zararlı ve hastalık saçan mikroplar ne kadar çıkacak? Elimdeki mikroplar daha çok çıkarsa tartışmayı siz kazanmış olacaksınız” der. İncelettirirler, netice İslâm’ın, sünnetin ve dolayısıyla Hamidullah’ın kesin zaferiyle sonuçlanır; Hamidullah’ın eli, en temiz kaşıktaki mikroplarla mukayese götürmeyecek oranda çok az ve zararsız mikroba sahiptir.

[1] Mehmet Ali Eren’in Prof. Dr. Yaşar Bağdatlı ile yapılan röportajından