“Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.” Ebû Dâvûd, Edeb, 58

Ben, küçük bir cam şişe içine detaylı bir gemi yapmanın, hep zerafeti temsil ettiğini düşünmüşümdür. Kaba, incelikten anlamayan bir insan bunu yapamaz.  Kaba  insanlar Allah için sevmeyi de bilmezler mesela. İçten bir gülümsemeyi bile yapamayanlar var ne yazık…

İki gün evvel Aysun Abla’yla telefonda görüştük. Ara sıra yazar bize. İşi çok, derdi çok ablamızın… Nasıl hanım, nasıl çileli ve sabır yüklü bir insandır anlatamam size.

Yüzünü mü gördüm? Hayır, ama Müslüman Müslüman’ı sesinden, yazısından bile anlar be kardeşim. Laf lafı açarken yakışıklı oğlundan bahsetti Aysun Ablam. O ağladı ben ağladım… Sebebini anlatayım kısaca:  Aysun ablanın oğlu Ahmet, O’nun  iki özel çocuğundan biri. (Diğeri kız ve down sendromlu)

Yakışıklı oğlunun bedensel engeli olsa da, zehir gibi bir aklı var maşaAllah. Beyefendi, onurlu ve sağlam duruşlu bir genç. (Daha önce görmüştüm onu) Bir kaç ay önce Ahmet’e, yüzündeki istem dışı kas hareketlerini düzeltmek için botoks yapıldı.

Botoksun iyi sonuç vermesi için ardından fizik tedavi yapılması gerekiyor. Zorlu bir süreç anlayacağınız. Fizik tedavi için özel bir hastaneyle anlaşıyorlar. Hastane hergün oğlu için servis gönderip aldırıyor. Buraya kadar hiç bir sorun yok. Sorun bundan sonra başlıyor…

Servis şöförü Ahmet’e karşı sık sık onur kırıcı davranışlar sergiliyor. Geç geliyor, onu bekletiyor.Konuşmasıyla, yürümesiyle dalga geçiyor! (Yazarken bile tüylerim diken diken!) O genç bir çocuk. Geleceğe dair beslediği hayalleri var. Onuru, gururu var. Hangi insan evladı böyle bir gence veya başka birine böyle davranışlar sergileyebilir!? Tüm uyarılara rağmen şöför tavrından vazgeçmiyor. Hastahane de uzun bir zaman konuyla ilgilenmiyor. En son şöförün aşağılık tavırları Ahmet’e el kaldırmaya kadar varıyor.

Ahmet gurur meselesi yapıp Hastaneyi Bimer’e( Başbakanlık İletişim Merkezi) şikayet ediyor. Ayrıntıları yanlış aktarabilirim diye, sonuca geliyorum. Şikayetin sonunda haklı olan haksız duruma düşüyor. Hastahane,  Ahmet’in ailesine kuruma iftira suçundan 100 bin liralık  tazminat davası açıyor! Ben buna ancak çirkeflik derim!!

Heyy gözünü sevdiğim Ömer’in (R.A) adaleti nerdesin?

Bu olayın neresinden tutulur? Hangi bir yanı ele alınır bilemiyorum. Ahmet şu anda fizik tedaviden vazgeçmiş. Yemeden içmeden kesilmiş. Birileri umutlarını çalmış, kalbini yaralamış… Ailesi perişan olmuş. Kime ne diyelim şimdi? Bir türlü adil olamayan adalet sistemine mi? Bir insanın bedensel engeliyle, fiziksel kusurlarıyla dalga geçilmemesi gerektiğini öğretemeyen  ebeveynlere mi? Her yanı liğme liğme dökülen, çocuklara görgüyü, edebi, insan olmayı öğretemeyen eğitim sistemine mi?

Ben bir engelliyle dalga geçmenin sadece filmlerde, sır kapılarında olduğunu sanırdım. Değilmiş oysa:

Özenle sulanması gereken fidanları, bir çırpıda kırıverenler varmış.

Kırarken gözyaşlarını göremeyenler varmış.

Bazı kalpler taşmış, hatta taştan daha katıymış.

Bazı taşların içinde sular fışkırırmış da, o taş kalpler asla yumuşamazmış…

Lütfen çocuklarımıza bir engelliye nasıl davranılması gerektiğini öğretelim. Bu özel insanlara dikkatli bakmanın bile onları üzeceğini anlatalım. Masumlara merhamet etmeyene, Allah’ın da  merhamet etmeyeceğini iyice belletelim onlara…

Ne kadar üzgün ve şaşkın olsam da, unutmamam gereken bir şey var: “Yıllarca kereste kesmiş biri, şişenin içine gemi yapmayı nereden bilsin?”

Cahide Sultan