Kadın olarak belki de zamanımızın çoğunu ev işlerine ayırıyoruz. Sabah uyandıktan sonra ev toparlamayla başlayan işler, arada kesintiler olsa da akşama kadar devam ediyor. Bazen bunaldığımız “Yeter artık” dediğimiz zamanlar elbette oluyor. Tekdüzelik, aynı işleri tekrar tekrar yapmak insana kimi zaman bıkkınlık veriyor.

Temizliğe ayırdığımız vakit, eşyalarımızın çokluğu ve çeşitliliğine bağlı olarak uzayıp kısalabiliyor. Mobilyalar, küçük ev aletleri, halılar, sehpalar, perdeler arttıkça temizlenecek, tozu alınacak yerler de çoğalıyor. Sade bir tül ve güneşlik, perde olarak bize yetecekken, farbası, her zaman kenarda duran renkli perdeler, boncuklu püsküller işimizi daha da güçleştiriyor. Banyolarda bile çeşit çeşit aksesuar var ve hepsinin ayrı ayrı temizlenmesi gerekiyor. Yani ne kadar çok eşya, ıvır zıvır, o kadar çok temizlik ve zaman kaybı oluyor…

Müslüman pis olamaz. Beş vakit abdest alınan, namaz kılınan bir ev illaki temiz olmak zorundadır. Fakat ölçüyü kaçırdığımız zaman, hem kendimiz hem de aynı çatıyı paylaştığımız insanlara hayatı zindan ederiz.

Çok sevdiğim ama titizliğinden huzursuz olduğum bir komşum vardı. Gününün belki yarısı yerden küçük tüy, kırıntı toplamakla geçiyordu. Evi süpürürken asıl süpüren kısmı çıkarıyor, boru kısmıyla evi süpürüyordu. Tuvaletin duvarları, muslukları ıslak mendillerle siliniyordu. Titizlik yüzünden fazla çocuk istemiyor, namazlarını bile sırf bu sebeple kaçırıyordu…

Temizlik anlayışımız misafir kabul etmemizi de etkiliyor.  Bir izleyicim, çat kapı gelen misafirden rahatsız olduğunu çünkü her an derli toplu olamadığını, ama utandığı için “Çat kapı gelmeyin” diyemediğini yazmıştı. Haklıdır. Karşımızdaki bize “çat kapı gelebilirsin” dese dahi, lütfen kimseye habersiz gitmeyelim. Kardeşimizin evi dahi olsa. Bu tavır Nebevi Metod’a da ters bir tavırdır. Bir eve gitmeden en az 1-2 saat evvelinden haber vermek en doğru hareket olacaktır.

Bir de evi kirlenecek diye misafir istemeyen, misafirin gelip gitmesinin ardından bütün evi yeniden temizleyen, kapı kollarına kadar ovan, misafirin oturduğu yerleri silenler var ki, bu da işin ayrı bir boyutu. Çocuklarına bazı odaları, salonu yasak eden anneleri duymadınız mı hiç? Çocuğun eline, yerken döküp ortalığı kirletir diye kaşık vermeyen, 6-7 yaşına kadar yemeği kendisi yediren anneler hasta değil de nedir Allah aşkına?

Gerçek şu ki, önceliklerimizi kendimiz belirliyoruz. Hangi konuya yoğunlaşırsak önceliğimiz o oluyor. Temizlik hastaları olduğu kadar kitap okuma hastaları da var. Ev silmeyi, toz almayı zevk edinenler gibi, öğrenmeyi zevk edinenler de var.

Peki çözüm ne? 

Eğer aşırı titizseniz, veya bu yolda ilerlediğinizi fark ediyorsanız, lütfen ilginizi başka yönlere kaydırmaya çalışın. Kitap okuyun veya elişi yapın. El sanatları kurslarına gidebilir,  kafa dengi bir kaç arkadaşınızla tefsir veya hadis okumaları yapabilirsiniz. Unutmayalım ki, en hijyenik yatakta bile 10 binden fazla akar (mayt) var. Onlardan asla kurtulamayacaksınız. Temizlemek için kullandığınız deterjanlar, öldürmeye çalıştığınız mikroplardan çok daha fazla zararlı olabilir.

İman-i konularda kendimizi geliştirmeye çalışalım. Çünkü titizlik, depresyon ve vesvese ile doğru orantıda ilerler. Vesvese ise şeytandandır. Temiz olalım ama temizliği abartıp hayatımızı işgal etmesine izin vermeyelim…

Cahide Sultan