Ayşe kardeşimizin 2. yazısı

MÜSLÜMAN ACİZ DEĞİLDİR – 2

“Biz her insanın sorumluluğunu kendi omuzlarına yükledik. Nitekim kıyamet ve hesap günü insanın önüne amel defterini koyacağız ve o da bütün yaptıklarının amel defterinde kayıtlı olduğunu görecektir. Sonra ona “Şimdi oku bakalım amel defterini. Bugün kendi hesabını görmeye kendin yetersin.” Denecektir.

Kim Allah’a iman ve itaat yolunu seçerse, bunu kendi iyiliği için seçmiş olur. Kim de inkarcılık yolunu seçerse bu tercihiyle ancak kendine kötülük etmiş olur.” (İsra Suresi, 13-14-15)

Selamunaleyküm kardeşlerim,

Rabbimiz Din Gününün, hesabın ve haşrın sahibidir. Bugünümüze sahip çıkmak bizim üstümüze farz kılınmıştır. Bir Müslüman gözünün gördüğünden, elinin işlediğinden ve yaşadığı ömürden sorumludur. “Hadi bakalım, bugün hesabını kendin görmeye yetersin” denileceği gün gelmeden, ellerimizin ayaklarımızın bizim aleyhimize ve lehimize şahit tutulacağı vakte varmadan, biz bugünümüzün hesabını doğru yapmakla yükümlüyüz.

Kardeşlerim,

Bugün olanlara bakıp da yüreği dağlanmayanımız, gözünden yaş gelmeyenimiz yoktur. Evinde otururken, seyretmek zorunda kaldıklarımız ötürü, kendi aczine kahretmeyenimiz yoktur. Bugün ne yazık ki, her Müslüman toprakta bin zilletle dolu. Kutsallarımız çiğnenip, kardeşlerimiz şehit edilirken, biz hala yalanlarla uyutuluyoruz. “Acizsiniz” diyorlar, “elinizden hiçbişey gelmez” diyorlar. Bizden, kendimizi çaresiz sanmamızı istiyorlar, elimizden hiçbir şey gelmesin istiyorlar. Yıllardır da bunu yaptılar.

Hayır! Kardeşlerim, bir Müslüman asla aciz değildir. “Öyleyse neden gücümüz hiçbir şeye yetmiyor” diyorsunuz,  mesele gücümüzün neye yeteceği değildir kardeşlerim. Gerçekten kulluk ediyorsak, neye yeteceğimiz Rabbimizin hükmüne göredir. Etmiyorsak böyle bir soruyu dillendirmeye de utanmamız gerekir.

Karıncanın ağzında taşıdığı suyun gücü yetiyor muydu ateşe?

İmanla atan bir kalbin gücünün farkına varın kardeşlerim.

Peki, siz ağzınızda taşıdıklarınızın gücünün farkında mısınız?

Siz dünyada kaç karıncanın yaşadığını biliyor musunuz?

Bir müslümanın kabule lâyık, en güzel duası ellerinden gelendir, niyetidir, emeğidir. Müslümanlar birbirinin kardeşi ve duacısıdır. Biz birbirimizin yarasını sarar, nerede bir mazlumun ahı tutsa, o ahı işitiriz. Duadır bir taşı yoldan çekmek, duadır bir hastanın işini görmek ve duaların en güzeli hak yolunda can teslim etmektir. Canlarınızı bu yola seferber edin kardeşlerim. Madem ki ölünecek, ölümlerin en güzeli İslam içindir.

Bugün ülkemizin her şehrinde eylemler var. Katılın, evlerinizden çıkın, seccadelerinizi, Kuran’larınızı, eşlerinizi, çocuklarınızı, dostlarınızı alıp da gelin, ne olur gelin, aramıza katılın.  Görsünler, Müslüman feraseti nedir, görsünler görsünler, bir Müslüman kardeşine zulmedildiğinde nasıl durur!

Bir zamanlar “etkisiz hale getirildi” diye bir cümle vardı, sık duyardık, hatırlarsınız. Öldürülenler için söylenirdi bu “etkisiz hale getirildi”. Bugün tek düşmanımız İsrail ve köpekleri değil. Onların gerçek kurşunları bize işlemez. Biz ancak o kurşunlarla şehit oluruz, sevdiklerimize kavuşuruz kardeşlerim.

Bize asıl düşmanlık edenler, bu dini yeryüzünün en büyük mazlumu haline getirenler, İslam şeriatını “öldürüp” etkisiz hale getirenler, bir müslümanın cesaretini ondan alıp, zalim otoritelere kölelik etmeye davet edenlerdir.

Size kim diyorsa, “evlerinizde oturun, dua edin, geçer, geçmese de zaten gücünüz yetmez” diye, vallahi namussuzluk ediyor. Vallahi hainlik ediyor. Sizi de bu ihanete davet ediyor, zalimlerin işini kolaylaştırıyor. İnanmayın onlara kardeşlerim. Onlara inanmayın!

Elbette dualar edeceğiz, elbette secdede eskiyecek alınlarımız. Ama bir fark var kardeşlerim. Bugün Mısır bize Furkan’dır. Dostumuzu, düşmanımızı tanımak için fırsattır. Akletmek ve öğrenmek için ibrettir.

Bakın ve görün, binlerce şehidimiz için “sokağa çıkmasalardı”, “orada durmasalardı” yazıyorlar utanmadan. Bu yazıların sahipleri üstelik seccade de kullanıyor. Bu nasıl zulüm kardeşlerim? Bizzat bu sözü savunanlar, sizlere soruyorum. Bu nasıl zulüm? Bizi bu kurşunlar vuruyor, biz bu kurşunlarla ölüyoruz! Bizi etkisiz hale getiriyorlar, öldürüyorlar.

Aşınızı, ekmeğinizi aramak için o rahat evlerinizden çıkıp, işe gidip, alın teri dökmüyor musunuz? Bu emek sizin duanız olmuyor mu? Karşılığında ailenizin karnını doyuruyor, ihtiyaçlarını görmüyor musunuz? İki lokma ekmek için bunları yaparken, size “kardeşlerimiz için gelin” dendiğinde, neden evlerinizde oturmayı tercih ediyorsunuz? İki lokma ekmek kadar, dökülen kanlarımız değerli değil mi? Hadi oturuyorsunuz, bir de buyruklar yağdırıyorsunuz, “Allah’ın ben oturuyorum, sen kurtar” diyen bir dua makbul olur mu? Allah bizim uşağınız mı ki, biz seyredip sadece otururken her şeyi bizim için Allah yapsın?

Bizi kulluk edelim diye Yaratan, ne yaptığımızı, ne yapmadığımızı görüyor kardeşlerim. Görüyor ve “zulüm karşısında susan bile dilsiz şeytandır” diyor. Peki, böylesi zulümler karşısında, bu sözleri sarfedenlerin, bu niyetleri taşıyanların hükmü nedir?

Hayır kardeşlerim,

İnsan Rabbin halifesidir. Bizler zulüm karşısında, ellerimizden geleni asla sakınmayacağız.

İman etmiş bir kalbin gücü, bir müslümanın feraseti, tüm kurşunlardan üstündür.

 

(Bir dahaki yazıda ellerimizden gelecek olanları, somut adımlarımızı konuşalım)

Yazar: Takipçilerimizden Ayşe