“Allah’ım! Bedenime sağlık ver, gözüme sağlık ver, sağlığı benim varisim kıl. Halîm ve kerîm olan Allah’tan başka ilah yoktur. Ulu arşın sahibi Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Her türlü övgü âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur” (Tirmizî, “De’avât”, 66)

Selamun aleykum, hayırlı cumalar sayfamızın baldan tatlı, dünyadan kıymetli sahipleri… Hem cuma, hem bayramın son günü olunca, ister istemez biraz hüzün çöküyor insana… Rabbim daha nice bayramlara, cumalara sağlıkla, huzurla, imanla ulaşmayı nasip eylesin… (Amin)

Derler ki; Gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş. Onlar bilmezler mi ki;  Bazı gönüllerin sevmek için görmeye ihtiyacı yoktur…

Amma.. insan sevdiğini de görmek istiyor Ya Hu!  Dün benim için, belki de bayramın en güzel günüydü. Görmeden, karşılık beklemeden sadece Allah için birbirimizi sevdiğimiz dostlarımdan sadece ikisiyle görüştüm. Öyle uzaktan yazışması pek kolay… Yüz yüze gelince kelimeler kısırlaşıyor, bir duygu karmaşası oluyor ki; Sanki hep yazışarak anlaşanlar, karşı karşıya gelince sadece gözleriyle konuşuyorlar…

Allah için birbirini sevenler buluşması koymuştum ya buluşmamızın adını; işte tam öyle oldu. Bol yağmurlu bir İzmir gününde, önce, sitemize yazmaya başlayalı az bir zaman olan Mehlika’cığıma uğradık. Kahvaltısı da kendisi de çok özeldi kardeşimin. Sanki yıllardır tanışıyor gibiydik. İşte bu eşsiz duyguyu çok seviyorum ben…

Daha sonra, buluşma hikayemizi daha evvel anlattığım Gülsüm’lere gittim. Şimdi o başka yerde, ben başka yerde… Fakat cismimiz ayrı yerlerde olsa da, çok şükür gönüller hiç ayrılmıyor… Bu kez çocuk yüreği hiç büyümeyen Gülümün değerli annesi ve iki tatlı kız kardeşiyle de tanışma fırsatım oldu. Beni görmeliydiniz, ağzım kulaklarımdaydı..:) Yer sofrasına oturup yedik yemeğimizi. Hiç kalkmadan aynı sofrada çayımızı içtik… Davası aynı, sevinci, acısı aynı insanlarız biz. Bu yüzden birbirimize karşı yabancılık hissetmiyor, uzun yıllardır tanışıyormuşuz hissine kapılıyoruz…

Ne yeyip ne içtiğimiz, ne konuştuğumuz, hatta gözyaşı döktüğümüz yerler bize kalsın… Fakat eve dönerken öyle bir dinginlik çökmüştü ki üstüme, sanki omuzlarımdan tonlarca yükü atmış gibi rahat ve huzurluydum. Bazı insanlarla görüşmek neden bilmem ağırlaştırır insanı, bazısı da yükünüzü böyle hafifletir işte…

Onların nezdinde hepinize sıkı sıkı sarıldım. Rabbimden dileğim, bir gün her birinizle de böyle muhabbet dolu buluşmalar gerçekleştirmek. Bir bilseniz nasıl isim sayasım var ama yapamam, kırmak istemem kimseyi… Seviyorum hepinizi, tam şuracıkta, yanı başımda hissediyorum her birinizi… Canlarım, görmeden sevdiğim gönül dostlarım benim…

Bayram bitti tatlı faslı bitmedi..:) Hep aklımda olan karakuş veya kravat tatlısını bayramın 1. günü yapma fırsatı buldum. Tatlıları hazırlayıp derin dondurucuya attım. Bir gün sonrada çıkarıp kızarttım. Pek lezzetli bir tatlı oldu bu karakuşlar…:) Bu tatlının Sivas yöresine hatta Adana yöresine ait olduğuna dair söylentiler var ama benim kesin bir bilgim yok. Bilenler konuya açıklık getirebilirler 😉

KARAKUŞ VEYA KRAVAT TATLISI

Malzemeler

  • 1 yumurta
  • 1 çay bardağı yoğurt
  • 1 çay bardağı su
  • Yarım çay bardağı zeytinyağı
  • 1 tatlı kaşığı sirke
  • 1 silme çay kaşığı tuz
  • Bir fiske kabartma tozu
  • 3 su bardağı un (Unun çeşidine göre miktar değişebilir)

Şerbeti için

  • 3 su bardağı şeker
  • 3.5 su bardağı su
  • Yarım küçük  limon

Açmak için: Nişasta (ben mısır nişastası kullandım)

Kızartmak için: Sıvıyağ

Arasına koymak için: Ceviz

Karakuş veya Kravat Tatlısı Nasıl Yapılır?

  • Önce şerbeti hazırlayın. Şeker su ve limonu bir tencereye alıp, kaynamaya başladıktan sonra 20-25 dakika kadar kaynatın. Soğumaya bırakın.
  • Hamur malzemeleriyle kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yoğurun. Ben unumu pazardan aldım. Tam buğday unuydu ve özü azdı. Bu yüzden un miktarları fark edebilir.
  • Hamuru 6 bezeye ayırın. Çok daha ince açabilirim derseniz, 7 ye, daha kalın açarım derseniz 5 e de bölebilirsiniz.
  • Bezeleri 20 dakika kadar dinlendirin.
  • Bezelerin altına ve üstüne nişasta serperek açabildiğiniz kadar ince açın. Hamur gerçekten çok kolay açılıyor. Tahtam küçük geldiği için daha fazla büyütemedim. Yoksa çok daha ince açılırdı.
  • Açtığınız yufkayı oklavanın yardımıyla 4-5 parmak genişliğinde katlayın. Katlar akordion gibi olacak. Ya da, hani kağıttan yelpaze yaparken bir öne, bir arkaya katlardık ya; işte öyle katlar yapacağız.
  • Yarısına kadar katlayınca, takriben 3 cm aralıklarla  ceviz dizip kalan yufkayı da cevizin üzerine aynı şekilde  katlayın.
  • Cevizlerin aralarında kalan boşlukları iki parmağınızla sıktırın.
  • Sıktırdığınız yerleri bıçakla kesin.

Kestikten sonra uç kısımlarını yeniden iki parmağınızla sıktırıp hafifçe ortaya doğru büzün ki, orta kısım daha tombul görünsün.

Tatlıları kızgın yağa atın ve ve ocağın altını kısın. her iki tarafını da nar gibi kızartın. Kızarmış tatlıları 5 dakika bekletip daha sonra soğuk şerbete atın. Arkalı, önlü şerbete bulayın ve şerbetin içinde fazla bekletmeden alın.

Eğer isterseniz, tatlınızı fırında da kızartabilirsiniz. Fakat her iki şekilde de aynı oranda yağ çekiyor. Fırında olan, klasik baklava türü tatlıların lezzetinde olurken, yağda kızartılan çok daha farklı ve güzel bir lezzette oluyor.

Yufkaları çok ince açamasanız bile, kızarınca gayet gevrek ve lezzetinden ödün vermeyen bir tatlı elde edeceksiniz.

Tatlıları önceden hazırlayıp  dondurucuya atabilirsiniz. Şekil verdikten sonra bir tepsiye dizip, üzerini kapatın ve dondurun. Donan tatlıları poşetleyip o şekilde dondurucuda saklayın. Kızartacağınız zaman buzluktan çıkarıp 10 dakika kadar bekletin. Hafifçe buzu çözülünce kızartın.

Diğer tatlı tarifleri için TIKLAYIN!