بسم الله الرحمن الرحيم
59. Şimdi siz bu söze (Kur’an’a) mı şaşıyorsunuz? 60. Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz! 61. Ve siz gaflet içinde oyalanmaktasınız! 62. Haydi Allah’a secde edip O’na kulluk edin! (Necm Suresi )

Bana yine olanlar oldu… Bir hüzün deryasının içinde çırpınıp duruyorum… Takvimlere bile bakmaya fırsat bulamadan geçip gidiyor zaman…  Hep aynı şeyleri geveliyorum. “Zaman çok çabuk geçiyor!” Günler sular seller gibi akarken, takip etmeye fırsat bile vermiyor… Ölüm geliyor ölüm… Bu gerçek nasıl oluyor da bize hem çok yakın, hem çok uzak oluyor… Her gün okunan selaları duyuyorum da, neden hayatımda köklü değişimler yapamıyorum? Nasıl iyi olunduğunu adım gibi iyi biliyorum da, neden sahip olduğum kötü hasletleri bir çırpıda silip atamıyorum?
Hayatımda önemli bir yeri olan dut ağacı geldi yine aklıma.  Ömrümün sekiz yılına hiç unutamadığım izler bırakan dut ağacı.  Çocuk arkadaşım Hacer’le başına sık sık çıktığım, altında “Sen mi daha büyüksün, ben mi?” diye tartıştığımız, oyunlar oynadığımız, dalına konan serçeyi köyün haylaz çocuğu Mıstık’ın sapanla vurduğu, Mıstık’a gücüm yetmeyince gövdesine sarılıp ağladığım dut ağacı…

Akşama doğru dibine kilim serip çay içtiğimiz, ablacığımla yoldan geçen arabaların en güzelini seçtiğimiz, dallarına salıncak kurduğumuz dut ağacı… Yine bir doğum günümde o dut ağacının dibinde Hacer’e dedim ki, “Yaşasın! Ben bugün tekli yaşlarımı bitiriyorum. Artık 10’lu yaşlarıma giriyorum!”. Hep tırlak bir yanım vardı… Hacer bana ne tepki vermişti, hatırlamıyorum…  Bir gün gelip 40 lı yaşlara yaklaşmanın hüznünü taşıyacağımı nereden bilirdim…

İnsan yaşlandığı için üzülmüyor aslında. Ölüme yaklaştığı için korkularını, endişelerini büyütüyor. Çünkü insan biliyor ki, yapması gerekenlerin çoğunu ya yapmıyor, ya da eksik bırakıyor. Hesap vakti ilk sualin namaz olduğunu bildiği halde; secdeler hissiz, dualar yarım… Attığı her adım, söylediği-dinlediği her sözden hesaba çekileceğini bildiği halde; Sözler fütursuz, akıllar idraksiz…

Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. (Necm:39) Buyuruyor Rabbimiz. Bilenlerden, bildiğiyle amel edenlerden eyle Rabbim bizleri. Bizim adam et ki, ziyan olup gitmeyelim. Ayaklarımızı kaydırma ki, pişmanlığın pençesine düşmeyelim. Hallerimizi hayır eyle Ya Rabbim…

Bulgar ekmeği bildiğimiz ekmeklerden değil. Adı ekmek ama, tadı tereyağlı çörek gibi. Peynir ve zeytinle beraber nefis bir kahvaltılık. Yanına çay olmazsa olmazlardan tabi 😉 Ben emek verilen tarifleri seviyorum. Yemesinden çok yapmasını seviyorum. Bu yüzden bu ekmeğin yapımı da çok eğlenceli geldi bana. Yapmak isteyenler için tarifimiz şöyle:

Malzemeler

  • 1 su bardağı süt
  • 1 su bardağı su
  • Yarım su bardağı zeytinyağı
  • 1 yumurta
  • 2 yemek kaşığı pekmez
  • Yarım paket yaş maya
  • 1.5 tatlı kaşığı tuz
  • 5,5 su bardağı un (Un çeşidine göre miktar değişebilir)

Arasına sürmek için: 200 gr. tereyağı

Ayrıca üzerine sürmek için: Bir yumurta sarısı

  Bulgar Ekmeği Nasıl Yapılır?

  • Hamur malzemeleriyle yumuşak bir hamur yoğurun. Üzerini kapatıp mayalanmaya bırakın.
  • Mayalanan hamuru 4 parçaya bölün. Her parçayı yeniden 4’e bölün. Toplam 16 beze elde  edeceksiniz.
  • Her bezeyi unlayarak, merdaneyle pasta tabağı büyüklüğünde açın.
  • Hafifçe erittiğiniz tereyağını bezelerin üzerine sürün. Her biri 4 bezeden oluşan 4 tane grup olacak. İlk üç bezenin üzerine bolca tereyağı sürün. En üstteki 4. bezeye yağ sürmeyin.
  • İlk hazırladığınız beze grubundan başlayarak merdaneyle çok inceltmeden, dikdörtgen şeklinde açın. (Yani üstüste konmuş 4 beze birden açılacak)
  • Dikdörtgen şekli verdikten sonra üzerine kalan tereyağından sürün ve uzun kısımdan başlayarak rulo yapın.
  • Ruloyu geniş kısımları 2-3 cm. olacak şekilde üçgenler halinde kesin.
  • Üçgenleri tepsiye istediğiniz gibi fakat aralıklı olarak dizin.
  • Üzerlerine yumurta sarısı sürüp üstü kapalı olarak mayalanmaya bırakın.
  • Yeniden mayalanan ekmeği 200 derecelik fırına sürün. Üzeri kızarana kadar pişirin.
  • Afiyet şifa olsun!

Bugün özel selamlar göndermek istiyorum. Kimse darılmasın sakın. Özel insanlara, özel selamlar bunlar. Yusuf ve Yunus’un annesi Birsen ablama, Ahmet ve Sueda’nın annesi Aysun Ablama, Beyza’nın annesi Zerdali‘ye, aramıza katılalı çok olmayan sessiz Tülay’ıma ve ayakları tutmayan eşine ömür boyu ayak olmaya ahd etmiş Hasret’ime, tüm vefakâr, cefakâr annelere selam olsun… Hepinizi çok seviyorum…