Karpuzlu İlçesi, Hatip Kışla Köyü Çamlık yaylasında çektiğim diğer resimler. Dağ taş çilek doluydu. Hangi birinin resmini çekeceğimi şaşırdım. O havayı, manzaraları tam olarak anlatmak mümkün değil. Ancak gidip görmeniz lazım…

Yaban çileği, dağ çileği, halk dilinde koca yemiş Rabbimizin bize sunduğu bir şifa kaynağı. Bu çilekler ve faydaları  hakkında kısa bir yazı paylaşayım sizlerle:
Halk arasında yaban çileği olarak bilinen Dağ çileği, doğada kendiliğinden yetişen bir meyve. Normal çilekten farkı ise,daha küçük boyda olması.  Dağ çileği, tam bir vitamin deposu, yaşlanmaya karşı son derece etkili olduğundan doğal anti ageng, bir meyve. Üstelik bazı hastlaıklara sebep olan virüsler üzerinde öldürücü etkiye sahip.  hem vitamin deposudur, hem de bazı hastalıklara yol açan virüsler üzerinde (çocuk felci, ağız ve deri yaralarını oluşturan bazı virüsler için) öldürücü etkisi vardır. Uzmanlar da, yaban çileğinin bağışıklığı güçlendiren ve besin değeri yüksek bir meyve olduğunu belirtiyor.

Halk arasında dağ çileği olarak da bilinen yaban çileği, C vitamini açısından oldukça zengindir. Aynı zamanda ishale yol açan bazı mikroorganizmaları durdurma özelliğine de sahiptir. Vücuttaki serbest radikallerin, dışarı atılmasına da yardımcı olur. Ciltteki sivilce ve aknelere iyi gelir. Damar tıkanmalarını önler. Kansere karşı koruyucu ve ilerlemesini önleyici özellikler içerir. İdrar söktürücü, romatizma ağrılarını azaltıcı etkisi vardır. Sinirleri kuvvetlendirip, bağırsak kurtlarını döker ve ateş düşürür.

Yoğun bir aroması yok bu çileklerin. Tam olgunlaşanlar tatlı fakat olgunlaştıktan sonra taşımaya, saklamaya gelmeyecek kadar hassas bir yapısı var.

Dağ çilekleri tam anlamıyla bir idrar sökücü ve temizleyicidir…

Bunlarda çileklerin çiçekleri 🙂 Bir yanda çilekler, bir yanda çiçeklerle muhteşem bir manzara ortaya çıkıyor.

Yayla evlerinin birinin önünde ortancalar…

Öğlen namazını kıldığımız caminin avlusunda ki yaban mersinleri…

Yaylada çalışkan ve mutlu bir köylü amca. İnsan bu güzel manzara ve mis gibi havaya sahip olup nasıl mutlu olmaz ki?

Amca bizi görünce, hafifce durakladı ve böyle sıcak bir poz verdi 🙂

Yaylada gezerken karşımıza çıkan, artık kullanılmayan bir tabut… Ahh bir dili olsa da konuşsa, ahiret yolculuğunun başında kimlere taşıyıcılık yaptı Allah bilir…

Bu tabut bana Necip Fazıl’ın şu şiirini hatırlattı:

TABUT

Tahtadan yapılmış bir uzun kutu;
Baş tarafı geniş, ayak ucu dar.
Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu,
Yarın kendileri dolduracaklar.

Her yandan küçülen bir oda gibi,
Duvarlar yanaşmış, tavan alçalmış.
Sanki bir taş bebek kutuda gibi,
Hayalim, içinde uzanmış kalmış.

Cılız vücuduma tam görünse de,
İçim, bu dar yere sığılmaz diyor.
Geride kalanlar hep dövünse de,
İnsan birer birer yine giriyor.

Ölenler yeniden doğarmış; gerçek!
Tabut değildir bu, bir tahta kundak.
Bu ağır hediye kime gidecek,
Çakılır çakılmaz üstüne kapak?

Ve yine cami avlusunda bir mermer yatak… İnsanoğlunun son beşiği mi demeli, son durağı mı bilemedim… Allah hayatımızı ve ölümümüzü hayırlı kılsın. Son nefeste kaybedenlerden, pişman olanlardan eylemesin bizleri…Amin