Taş fırın

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Adamın biri, bir başka köydeki (din) kardeşini ziyâret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği görevlendirdi. Adam meleğin yanına gelince, melek:
Nereye gidiyorsun? dedi. Adam,
Şu (ileriki) köyde bir din kardeşim var, onu ziyârete gidiyorum, cevabını verdi. Melek:
O adamdan elde etmek isteğidin bir menfaatin mi var? dedi. Adam:
Yok hayır, ben onu sırf Allah rızası için severim, onun için ziyâretine gidiyorum, dedi. Bunun üzerine melek:
Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği elçisiyim, dedi.” Müslim, Birr 38

Selamun aleykum kardeşlerim, cumamız bereketli olsun…

Hiç yüzünü görmediğim bir kardeş edindim. Sadece  sesini dinledim üç yıl boyunca… Buluşmalar ahirete, arşın gölgesine kalır derken, Rabbim nasip eyledi, dünya gözüyle de gördüm kardeşimi…

Belginim taa Almanya’lardan çıkıp geldi. Dünyalık hiç bir menfaati yok. Ziyaret edeceği anne yok, baba yok. Candan bir akraba yok… Sadece Allah için sevdiği kardeşlerini görmeye geldi. Maddi olarak çok zengin olduğu için değil, yüreği dağlar kadar büyük  olduğu için geldi…

“Ben seni rahatsız etmek istemem kardeşim, bir çayını içer giderim” diyecek kadar ince ruhlu kardeşim. Ruhumuzu daraltan, bizi rahatsız eden onca gereksiz şey varken, kardeş yük olur mu, rahatsız eder mi insanı hiç…

Dedim ya, hiç telaş etmedim Belginim gelecek diye. Nasıl bu kadar rahat olduğuma, kırlentin eğri duruşuna, tezgahın üzerindeki birkaç parça bulaşığa nasıl kayıtsız kaldığıma ben bile hayret ettim…

Taş fırın

Hep evde durmayalım, farklı birşeyler yapalım istedim. Tevafuk bu ya, Kevser abla aradı. “Kestane bahçesindeyiz gelin” dedi. Durur muyum? Belginimi de aldım gittim. Yağmur yağmış yollardan geçtik, hazan vurmuş dalları seyran eyledik…

Bir dost bulur çıkarım ben dağlara, gönlümü huzura mesken eylerim…

Taş fırın

Her yer kestane ağaçlarıyla doluydu. Ellerimizle yere düşen kestanelerden topladık… Kestaneleri poşetlere doldururken, çocukların sevincini görmeliydiniz…

Taş fırın

Bismillah: O, yaratan, var eden, şekil veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar O’nun şânını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir. (Haşr: 24)

Taş fırın

Halis muhlis taş fırın işte budur. İçinde pişen ekşi mayalı, miss kokulu ekmekleri, en güzel baklavaya değişmem…

Taş fırın

Dağ evinde bizim için hazırlanmış sıcacık bir sofra. Çatal ve kaşıkların sağda veya solda durmasının bir önemi yok. Sinide olması yeterli. Bıçağa zaten gerek yok. Üst üste konmuş tabaklar, dantelli servis peçeteleri, peçete halkaları… Boş verin gitsin hepsini…! Bu sofranın başında sık sık:”Hadi guzum durman yiyin” diyen 80 li yaşlarda yöresel kıyafetler içinde bir nine vardı. Güleç yüzlü, tatlı dilli pamuk nine…

Bütün sofra düzenleri ve servis önerilerinin ne kadar anlamsız ve gereksiz olduğunu, şu yer sofrasına bağdaş kurup oturduğumda bir daha farkettim… Ne yazık ki insanlar sahip olduklarının farkına varamadıkları için, daha fazla şeye ihtiyaç duyuyorlar…


Bahsettiğim nineyi, Belgin babaannesine benzetti duygulandı. Kendisini büyüten, hayatında büyük bir yeri olan babaannesi… Allah ninemize rahmetiyle muamele etsin…

Biz yemek yerken, yan tarafımızda kuzine bir soba vardı. Görseniz şaşar kalırsınız; nasıl sıcak bir ortam, nasıl sıcak insanlar… ve yanımda kardeşim…

Taş fırın

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum

Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni

Kuzular bize söyler, yılların geçtiğini…

Taş fırın

Dönüş yolunda rastladığımız mezarlığın hemen yanındaki çeşme duvarına yazılmış dizeler…

Kimler geldi, neler istediler. Hepsi bırakıp gittiler. Sen hiç ölmeyecek gibisin değil mi ya, ölenlerde senin gibiydiler…

decorative-line-divider

Ve Belginim gitti…Aylarca beklediğimiz günler çok çabuk bitti…