Bu yazıda paylaşmak istediğim sadece bir tarif değil aslında. Güzel yurdumun tabii zenginlikleri, eşsiz manzaraları. Biraz çocukluğum, biraz annem…Pazara her gittiğimde yeni bir güzellik görüyorum. Zaten en çok bu güzellikleri görmek için gidiyorum. Her hafta değişen ürünlerle gözlerim bayram ediyor. Teyzeler beni görünce hep aynı şeyi söylüyor: “organik gızım bunla, organik”..:)

Organik hastası olduğumu nasıl fark ediyorlar acaba?

Bir kaç haftadır pazarda çeşit çeşit mantar vardı. Çimen mantarı, çıntar, beyaz çıntar… Özenle toplamışlar. Mis gibi toprak kokuyor, çam kokuyor. Hele geçen hafta sanki gözümü attığım her yerde mantar vardı. Kilosu 2.5 tl. ye kadar inmişti.

Bunlar çıntar. Çocukken çamların dibinden toplardık. Çocukluk arkadaşım Hacer ve ben… Ayağımızda naylon ayakkabı. Bacağımızda lastikli şalvar. Moda kimin umurunda? Ne keyifli olurdu çıntarları bulduğumuz an. Üç, beş… kaç tane bulursak artık, götürürdük annemize. Annem bir güzel yıkar yumurtalı kavururdu. İmkanı yok bulamam artık o tadı. Çocuk ellerimin değdiği çıntarlar lazım bana, birde anne eli değmeli, çıntara, yumurtaya… “Hadi güzel kızım ye, bak çok zayıfsın,  yemezsen büyüyemezsin ki” demesi lazım…

Eskilere bu kadar dalmışken, şimdi nasıl tarif verilir ki ? Deneyelim mi ne dersiniz?

Besmele çekin önce. Mantarları yıkayın. Yıkarken sevin onları. “Allah’ım şüphesiz sen bunları boşuna yaratmadın” deyin. Bir soğan doğrayın tavaya. Zeytinyağında hafif çevirin. İncitmeden doğradığınız mantarları buluşturun soğanla.

Birazda tuzla kavrulsun kızarsınlar. İki de yumurta kırın tıpkı annem gibi. Kabuğun içinde akını bırakmayın da israf olmasın. Yumurtalar pişince kapatın altını. Yer tahtası veya bakır sini olmalı illa. Yanına köy kokulu bir ekmek. Vallahi adam olana yeter de artar bile…