
Ulemanın Tevhid Fıkhına Hizmet ve Davetleri
Rasul-i Ekrem’den sonra İslam Uleması da tevhid fıkhını öğretme ve şirkle mücadeleye devam etti. Hz. Ömer, Hz. Peygamber’in Rıdvan Biatı’nı gerçekleştirdiği yerdeki ağacın, daha sonra insanlar tarafından kutsiyet atfedilmesi üzerine, kesilmesini emretti. Gayesi, şirkin önüne geçip tevhidi pekiştirmekti. Oğlu Abdullah da aynı faaliyeti devam ettirdi. Abdurrahman bin Avf’ın kabri üzerinde bir çadır görünce kaldırılmasını emretti ve şunu söyledi: “Bırakın, ameli kendisini gölgelendirsin.”
İlk dönem müçtehitlerinden Kadı Şureyh, şöyle der: “Kardeşim! Hiçbir ihtiyacını asla herhangi bir insandan dileme. Kim, herhangi bir insandan bir şey talep ederse, onun kul ve köleliğini kabullenmiş olur. İstekte bulunduğu kişi talebini karşılarsa, ihtiyaç sahibini kendisine kul etmiş olur, yerine getiremezse, dilenen zelil ve mahcup olur. ”
Tevhidi yayma öncülerinden biri de İbn Teymiyye’dir. İnsanların ilahlaştırıldığı, Allah’tan çok insan ve türbelere ellerin açıldığı, arzu ve taleplerin kendilerinden istendiği bir dönemde yaşadı. Ömrünü şirk ve ona giden yollarla mücadeleyle geçirdi. Günümüzde olduğu gibi, yaşadığı dönemde de helal ve haramı insanlar belirliyor, talep ve erzaklarının yatırlar vasıtasıyla elde edilebileceğine, dünyanın kendileri tarafından sevk ve idare edildiğine inanıyorlardı. Örnek vermek gerekirse; Moğollar Şam’a girince çareyi Ebu Ömer’in kabrine sığınıp ondan yardım dilemede bulmuşlardı. Birbirlerine şu tavsiyede bulunuyorlardı:
Ey Moğollar’dan korkanlar!
Ebu Ömer’in türbesine sığınsanıza!
Oysa Hz. Peygamber’in vefatından sonra baş gösteren riddet hareketlerine karşı hiçbir Sahabi, Hz.Peygamber’in kabrine gidip de; “Ey Allah’ın Resûlü! Mürtedler her tarafı işgal etti, onları yok et, bizleri kurtar.” dememişti. Hz. Ebubekir ashabı topladı ve yılmadan, çekinmeden onlara karşı savaş hazırlıkları yaptı. “Sağım soluma muhalefet etse de Hz. Peygamber’in sünnetini ihya etmeye, İslâm topraklarını savunmaya devam edeceğim.” dedi ve riddet hareketlerini etkisiz hale getirdi.
İbn Teymiye, Moğollara karşı savaştı. Beraberinde dönemin sultanı da vardı. Sultan, Moğol ordusunun çokluğunu görünce korktu ve paniğe kapıldı. “Ey Halid, yetiş! İmdat! İmdat!” dedi. İbn Teymiye şiddetli bir biçimde tepki gösterdi ve “Ey şu, bu yetiş,” diyeceğine, “Ey ceza gününün sahibi Allah’ımız! Yalnız sana ibadet eder ve senden yardım dileriz. Bize yardım et.” biçiminde dua etsenize.” dedi.
Tevhidi yayma konusunda başarılı olan âlimlerden birisi de Abdulkadir Geylanî’dir. Geylanî, tevhid konusunda şu önerilerde bulundu:
a) Doğru-yalan Allah adına yemin edilmemeli.
b) Küçük-büyük hiçbir ihtiyaç insanlara arz edilmemeli ve onlardan asla istenmemeli. İnsanlardan bir şeyi isteyen izzetini zedeler.
c) Kimsenin malına göz dikmemeli, onlardan yarar ve zarar beklememeli.
d) Fakirlik, insanlara el açmaktır, zenginlik ise kimseye muhtaç olmamaktır.
Abdulkadir Geylanî zamanında insanlar, idarecilere ümit bağlamış, özellikle saray ve makamlarını mabetler haline getirmişti. Geylanî, bunun önüne geçmek için taleplerin yöneticilere değil, Allah’a arz edilmesini istedi. Bu münasebetle şunları işledi:
“Ey insanlar! Güvendiklerinizin durumu, büyük bir zat tarafından idam edilmesi için ayak ve boynuna ip atıldıktan sonra ağaca asılan kişiyi andırır. Bu durumdakilerden bir şey beklenir ve korkulur mu? Ondan korkan deli değil de nedir?”
Geylanî, verdiği bu örnekle mahlûkata asla itimat edilmemesini belirtmiş oluyordu. Yani, insanlar acizdir, ne yarar ne de zarar verebilir. Diğer bir vesileyle şunları der: “Sizler ya nefsinize ya paranıza ya da krallarınıza güveniyorsunuz. Güvendiğiniz, zarar ve fayda umduğunuz her şey sizin Tanrınızdır.
Ey ölü kalpliler! Ey sebepleri Allah’a ortak koşanlar! Ey çevre debdebesine tapanlar! Bunlar sizi Allah’tan alıkoymaktadır. Allah’tan başkasından zarar ve yarar bekleyenler Allah’a değil, onlara kuldur. Ey Hak’tan yüz çevirenler! Ne zamana kadar eşyaya ve esbaba bağlanıp duracaksınız?” “Ne hazindir ki krallar insanlar için Tanrı yerine geçti. Zenginlik, konfor ve imkân putlaştırıldı. Sizler faniyi “asıl” kıldınız. İnsanları Rezzak yerine koydunuz. Köleleri efendi, fakiri zengin, güçsüzü güçlü, ölüyü diri yerine koydunuz. Dünyanın zalim ve Firavunlarını takdis edip Allah’ı unuttunuz. Ey idareciler! Yönetiminizde, Allah’tan başkalarına ibadet edenleri andırdınız. Hürmet ettiklerinizi putlaştırdınız.”
Geylanî, ölüm döşeğinde çocuğuna şu vasiyette bulunur: Evladım! Takvaya sarıl. Allah’tan başkasından korkma, O’ndan başkasından bir şey bekleme, tüm ihtiyaçlarını O’na arz et, O’ndan başkasına güvenme, tevhidden ayrılma. Daha sonra da ölüm meleğine hitaben şöyle seslenir:
“ … Allah’ım! Senden başkasından bir şey dilemiyorum. Sen dipdirisin, her dem varsın. İnsanları ölümle yakalayan Allah ne azizdir! ‘La ilahe illallah Muhammedun Rasûlullah/ Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed (s) O’nun elçisidir.’ ” deyip, gözlerini yumar. (Prof. Dr. Abdulmecid Ez-zindani’nin Tevhid Kitabından)
İşte ben bu Geylani’yi seviyorum! O’na Gavslık iftirasında bulunanlar, “Ey Gavs-ı geylani yetiş” diyenler, türlü kerametlerinin olduğunu, öldüğü halde insanların üzerinde tasarruf sahibi olduğunu söyleyenler Tevhid inancına en büyük zararı verenlerdir.
http://www.youtube.com/watch?v=emBm90BkBZs
Burada anlatılan benim dinim değil, bu İslam’dan değil, bu Peygamberimin getirdiği din değil.
Ulemanın konuyla ilgili şu fetvası da manidardır: ارواح المشايخ حاضرة تعلم يكفر من قال Yani; “Kim meşayihin ruhları hazırdır, yaptıklarımızdan haberdardırlar,” dese dinle ilişkisi kesilir.
(Ya’kub:) “Ben sadece gam ve kederimi Allah’a arz ediyorum…”( Yusuf suresi:86)
Ya Rabbil Alemin, çabam yalnızca senin dinini yüceltmek adınadır. Karınca misali, şanını yüceltmek için, dininin en doğru şekilde anlaşılması, şirke düşülmemesi için verdiğim uğraşları sen boşa çıkarma. Müslümanlar arasına ülfet ver. “Aman hocam, aman şeyhim” diyen, “Ya Allah Ya Seydam” diyerek vahdaniyeti zedeleyenlere doğru yolu göster. Bu yazıları onların hidayetine vesile kıl.
Yalnız senden medet umarım, yalnız senden yardım dilerim. Sana yaklaşmak için falana filana ihtiyaç duymam. Sadece Tevhid’i tavsiye ettiğim için, Peygamber’in getirdiği dinden sapmayın, O’nun tavsiye etmediklerini yapmayın. Bir ibadeti yapmakta Rasulullah ve sahabeleri bizden daha gayretliydi. Yapılması gerekseydi onlar yaparlardı dediğim için hakaret edenleri, kınayanları sana havale ediyorum.
Tek derdim Rıza-i ilahi den ayrılmamaktır: Şahit ol Ya Rab, şahit ol Ya Rab, Şahit ol Ya Rab!
Cahide
canlarım, yazımda belirttiğim gibi konuyu çok sadeleştirmek istedim ben namazımı işyerimde bile vakitleriyle kılıyorum, kuranımı okuyorum, haramdan , gıybetten vs kaçınıyorum çok şükür hayrımı yapıyorum, annemin babamın dualarını almaya çalışıyorum,yaradandan dolayı kullarını seviyorum elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyorum Allah nasip ederse haccımı da yapmak istiyorum vs. ben şimdi dinimin gereği gibi yaşamıyormuyum,rabbim katında benim yaşantım kabul görmeyecek mi..kısacası ben yanlış mı yapıyorum..zannetmiyorum..yazıların hepsini okudum kafası karışanları ve üzülenleri gördüm benim asıl kasdetmek istediğim bu..konuyu sadeleştirmek istedim..kusurum varsa af ola..
BeğenBeğen
Ben bu sayfadan ayrılamayacağım galiba…Taksit taksit yazıyorum …Cübbelinin videosunu az önce izleyebildim …Bahsettiği, İmamı Rabbaninin yazdığı iddia edilen Mektubat isimli kitabı okudum …Daha kitabın en başında ;- Allah cc (haşa) bana kadın uzuvları şeklinde göründü …gibi ifadeler var …yine bu kitapta velayet makamının , peygamberlik makamından üstün olduğu iddiası da var…
İkinci videodaki Allah’tan aracı ile yardım istemeye gelince …ben , sıradan kendi halinde bir insan olduğum halde, bunun , Rabbimin bir imtihanı olduğunu idrak edebiliyorum … Bu tip insanların Allah tasavvurlarını tekrar rekrar gözden geçirmeleri kanaatindeyim… Yine bu olay bana Bakara suresinde geçen Harut ve Marut kıssasını hatırlattı .Bu melekler de ,Rabbimizin fitne (imtihan) sebebi kıldığı bir ilimle gelmemişlermiydi ?
Mü’min dediğin, ferasetli olur… İslam olmak budur …Her ne durumda olursa olsun yalnız ve ancak Allaha dayanıp güvenmek … İşte gerçek huzur budur … Gerisi boş ve karanlık …
BeğenBeğen
Evet maalesef mektubatlarda bu tür yanlışlar çok fazla. Fakat ben bu Mektubatların, tıpkı tahrif edilen diğer kitaplar gibi tahrif edildiğini ve sonradan eklemeler yapıldığına inanıyorum.
BeğenBeğen
Ben de bu konuda” hüsnü zan ” sahibiyim Cahidecim …yukarıda da “yazdığı iddia edilen ” ibaresini kullandım zaten … Daha da ileriye giderek , hiçbir İslam aliminin bu türde kitaplar yazmayacağını düşünüyorum ….Hal böyleyken ,günümüzde oldukça büyük bir kitleyi peşinden sürükleyen kişilerin bu kitaplarla amel etmeleri düşündürücü değil mi ?
BeğenBeğen
Cahide ablam, müslümana vahhabi demek moda oldu son günlerde.. ne zaman tevhidden, şirkten bahs etsem, bidatler ateştir desem vahhabi damgası vuruyorlar. alıştık biz .)
Allah seni hayırla mükafatlandırsın güzel ablam. Seni Allah için çok seviyorum
BeğenBeğen
Hatta bana, başına ekler getirerek söylüyorlar. Pis vahhabi! sapık vahhabi!..:)
BeğenBeğen