Bu yazı, “İkiz bebekler nasıl büyütülür” yazısı değildir… Fakat bu yazı, Rabbinizin  hiç ummadığınız bir anda hayatınıza sunduğu iki küçük mucizeyle yaşamanın verdiği mutluluğu ve yer yer yaşanılan duygu karmaşıklığını içerir…

♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥

Henüz 19 yaşındaydım, anne olacağımı öğrendiğim zaman… Şimdilerde çocuk diyorlar 19 yaşındaki kızlara. Ben de öyle çocuktum o zamanlar… Evlilik demek benim için “Anne” olmak demekti. Küçük bir çocukken süpürgeden yapılmış bebeğime gösterdiğim özeni, verdiğim sevgiyi hatırlıyorum. Üzerini sıkı sıkı örttüğüm halde “Neden yattığı yer benim yattığım yer gibi ısınmıyor?” diye düşünür dert ederdim o zamanlar…

Büyüyünce ne olacaksın sorularına, utancımdan hep başka cevaplar versem de, içimden “Anne olacağım” derdim…

Dört aylık hamileyken, ilk kez ultrason denen aleti görmüştüm. Başucumda duran ekranda bebeği göreceğim diye boynum tutulmuştu. Doktor yarım saat inceledi belki. Sonra, içinde duygu barındırmayan bir cümle kurdu: ” İkiz bebeklerin olacak!”

O an tam olarak ruh halim nasıldı hatırlamıyorum. Dışarı çıktım. Eşime dedim ki: “İkiz bebek olacakmış”. “Gerçekten mi?!” diye sordu? Elimde ki ultrason kağıdına baktı. Karmaşık yazılardan bir şey anladı mı bilmiyorum ama… inandı…

Bir süre sessizce yürüdük… Çok mutluydum. Fakat sorumsuz bir mutluluktu bu. Okulunu bitirmemiş, askerliğini yapmamış, radyoda ufacık bir ücretle spikerlik yapan bir eş… Maddi sıkıntılar kimin umurunda… Aklımda sadece bebekler vardı…

9 ay kolay geçti bence. Mide bulantısı vesaire hiç yaşamadım. Bebeklerim doğana kadar çok sabırsızlandım. Küçük bir bohçanın içinde, çok fazla olmayan bebek eşyaları vardı. Özellikle son ay, hemen hergün bu eşyaları, kıyafetleri açıp baktım. Yere serdim, hayaller kurdum. İkiz olmalarına rağmen, postmatüre doğdu bebeklerim…

İlk bebek veya bebekler annenin tecrübesizliğine geliyor her zaman. Kardeşim yoktu. Bu yüzden bebek konusunda çok tecrübesizdim. Günde defalarca baktığım bir kitabım vardı sadece…

3 aylık olana kadar anneciğim yanımdaydı. Sonra canlarımla bir başına kalakaldık. Her şeylerini eksiksiz yapayım gibi bir düşüncem vardı. En güzel şekilde bakmalı, en iyiyi başarmalıydım… Niye o kadar kasmışım  kendimi bilmiyorum…

Birde adaletli davranacağım diye saçmaladığım zamanlar çok olmuştur. Öpücüklerimi sayar, ikisini de aynı sayıda öperdim. Haksızlık olmasın diye… İkisini yatağın üzerine yatırır, ortalarına ben otururdum. İkisinin biberonunu aynı anda ağızlarına vermeye çalışırdım. Birine bakarken, diğerinin biberonu ağzından çıkmış, sütü dışarıya akıyor olurdu… İkisini birden kucağıma almaya çalışmak, ikisiyle birden konuşmak, biri ayağımda, biri kucağımda, ikisini birden uyutmak gibi şaşkın zamanlarım çok oldu mesela…

Tecrübeli annelerin sözlerine çok kulak verirdim. Hiç bir tavsiyeyi kaçırmak istemezdim. Bu süreçte  inandığım ve uygulamaya kalktığım bazı önerilerin saçmalığını ise çok sonra farkettim…:(

İlk aguları, ilk oturmaları, yürümeleri, ilk anne demeleri… O zamanlar, 36 pozluk filmlerle çekip tab ettirdiğim resimlere bakmak  şimdilerde içimi acıtıyor…

O zaman şirin yaramazlıkları zorlardı beni. Çok kereler oturup ağlamışımdır çocuklar gibi. Anneme telefon edip, “Anne yapamıyorum, çok zor” deyip ağladığım, anneminde “Bunlarda geçecek kızım, sabırlı ol” dediği ve “Annem beni anlamıyor” deyip içerlediğim zamanlarım olmuştu…

Benim yaşımdaki komşumun tek çocuğu vardı.  “İşimi bitiremiyorum” diye yakınır dururdu. Bana tek çocuk oyuncak gibi gelirdi oysa…:)

İlk yürümeye başladıklarında, örtüleri çekiştirmeye başlamışlar, bende bir bir örtüleri kaldırmıştım. Bir sabah kalktığımda, ikizlerin benden önce uyandığını fark ettim. İkisi de ellerine bir dantel örtü almış, pencerenin buğusunu bu dantellerle siliyorlardı. O günden sonra kalan bir kaç ufak dantel örtü de böylece kalkmış oldu…

2-3 yaşlarına geldiklerinde, neredeyse evimde kırılıp dökülmedik tek bir eşya kalmamıştı. Birlik olup yaptıkları yaramazlıklar, kızdığım zamanlardaki masum bakışları, dudak bükmeleri, birbirlerine “Kardeş” diye hitap etmeleri…

Dilleri dönmeye başlayınca ben de duaları öğretmeye başladım onlara. iş yaparken yanıma oturtur, sureleri okur, onlara tekrar ettirirdim. Biri daha çabuk öğrenir, tam dönmeyen diliyle kardeşinin eksiklerini tamamlamaya çalışırdı…

Belki de en çok “Allah” dedim, “Namaz” dedim yavrularıma. İlk namazları, ilk camiye gitmeleri, ilk kez Kur’an okumaları…Hepsi çok güzeldi, doyumsuz günlerdi benim için…

Eksiksiz bir anne değildim ben. Çok hatalar yaptım, eksikler bıraktım. Yeteri kadar anne sütü veremedim. Nişastadan muhallebi yaptım, bebe bisküvisi yedirdim…Hazır mamalar, hazır bezler çok pahalıydı alamadım…Ama tam iki yıl boyunca her sabah kalkıp taze çorba yaptım onlara…

Yıllar çok çabuk geçti. Şimdi onları bir misafir gibi görüyorum. Allah bilir ya, şunun şurasında yuvadan uçmalarına 1.5 yıl gibi bir süre kaldı belki de. Aklıma geldikçe sancılanıyorum.

İkizlerin büyümüş halleri de pek bir güzel oluyor. Aynı yaşta iki genç çocuk yanyana namaz kılıyor. Ayetten, hadisten bahsediyorlar. Bulaşık makinasını boşaltıp, evi süpürüyorlar. “Dur anne o çok ağır ben kaldırırım” diyorlar…

Onlar benim en iyi arkadaşlarım…Hayatta başına gelen en güzel şey ne deseler, üç şey sayardım: Biri Müslüman olmak, ikincisi Eşim, üçüncüsü İkizlerim…

“Biz üniversiteye gidince ağlayacak mısın anne?”

“Yok canım, niye ağlayacak mışım?”

“Ağlarsın sen, ağlarsın…Ben annemi bilmez miyim? Canım annem benim yaa…”

…………………………………………………..

Cahide Sultan