20141010_160813_1SEN DÖRT DÖRTLÜK MÜSÜN? (Kardeş bir kalemden)

Hangisidir gerçek kibir? Her karşılaştığı tavsiyeye, okuduğu uyarıya yüz ekşitip, bakış fırlatarak: ‘Sen dört dörtlük müsün? Çok mu iyisin?’ diyerek davetçinin günahlarına odaklanıp ayete kulak tıkamak mı? Yoksa sırf Allah istiyor diye, insanlarla arasının bozulacağını bile bile de olsa hakkı anlatmaya çalışmak mı?

Haktan kastım kimsenin dünya görüşü değil, Allah’ın apaçık ayetleri, Rasulü Hz. Muhammed sav in apaçık sünneti mesela.

Sana soruyorum bu soruyu her fırsatta savunmaya  geçen; ‘Böyle olmaz bu işler, şununla bitmiyor bununla olmuyor’ diyen kardeşim, neden sürekli Allah ın emirleri arasında kendince önemliler önemsizler(!) belirliyorsun?

Herkesin kendince doğruları mı var? Hayır kardeşim, öyle değil, biz Müslüman – Allah’a ve emirlerine teslim olan- lar için nasıl söz konusu olabilir ki bu? Bizim için iyi, ‘Allah ın yap, uy dedikleri’, kötü ise ‘yapma dedikleri, yasak ettikleri’ iken nasıl insan sayısınca doğru olabilir kardeşim? Yoksa nerede kalır bizim teslimiyetimiz? Allah’a aitliğimiz?

Bir yandan kızıyorsun ‘dini paramparça ettiniz, şucular buculara ayrıldınız’ diyor, sitem ediyorsun; diğer yandan ne zaman hayatındaki bir yanlışına çekidüzen çağrısı gelse, herkesin kendince doğrusu var diyorsun. Yoksa bizler Müslümanlığı sadece ‘inanıyorum, o halde Müslümanım.’a mı indirgedik? Yanında bir de hevamıza, hevesimize cazip gelen sürüyle şeyi dokunulmazımız eyleyip ilah mı edindik?

İnsanlar sadece, inandık demeleriyle bırakılacaklarını ve imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar?
Ankebut-2

Böyle mi sandığımız için devam ediyoruz gafil avlanmaya, yazının hak olup olmamasından çok yazana takılmaya?

Yazıların içindeki ayetleri, hadisleri kalınca yazılmasına rağmen hızla geçen gözlerin neden davetçinin cümlelerine gelince duruyor, kılı kırk yararcasına hata arayışına giriyor kardeşim?

‘’Onlara hidayet geldiği zaman; insanları inanmaktan alıkoyan, sadece: “Allah peygamber olarak bir beşeri mi göndermiştir?” demeleridir.
De ki: “Eğer yeryüzünde yerleşmiş dolaşan melekler olsaydı; Biz, ancak onlara peygamber olarak gökten bir melek indirirdik.” İsra 94-95

Sen neden melek olmadığın hâlde davetçide melekcesine günahsızlık, Peygambercesine hatasızlık beklentisi içindesin kardeşim?

Sen öğüt verip hatırlat! Çünkü gerçekten öğütle hatırlatma, mü’minlere yarar sağlar. (Zariyat:55)

ayetine muhatap müminler değil miyiz bizler? Bu ayet yetmez mi ‘Bir bilen sen misin? Ben bilmiyor muyum?’ları susturmaya? Kimse bilmiyorsun demedi ki sana, hatırlatanların da derdi senden ziyade Rablerinin buyruğuna uymak zaten be kardeşim.

‘’Şimdi sen onları gördüğünde dış görüntüleri hoşuna gider. Söz söylerlerse, sözleri yaldızlı ve etkileyici oluşundan söylediklerini dinlemek istersin. Sanki onlar ruhsuz kalıplar, akılsız bedenler gibi duvara dayandırılmış kütüklere benzerler, korkaklık ve içlerindeki hainlikleri sebebiyle duydukları her haykırışı, sesi, gürültüyü kendilerine yönelik sanırlar. Onlar müslüman görünseler de, hem sana hem mü’minlere tam anlamıyla düşmandırlar. Onlardan sakın, Allah onların belalarını versin, doğru yoldan sapıklığa nasıl da döndürülüyorlar.’’Münafikun 4

Diye bahsedilir Kur’an da münafıklardan, sen neden her feryada cevap arayışına girer her edilen lafı üzerine alınırsın kardeşim?

‘Bak sana şunu demek istiyor, ne yani ben öyle miyim?’ diye aralıksız vesvese veren, fitne fısıldamaktan geri durmayan şeytanını lütfen bir euzu besmele ile sustur ve sadece  düşün kardeşim:

Hangisidir gerçek kibir? Allah öyle istiyor diye insanlara hakkı hatırlatmaya çalışmak mı; yoksa Allah buyruğunun hatırlatılmasına dahi tahammül edemeyip hatırlatanın günahlarını, hatalarını aramaya koyulmak mı? Hangisinin sonu hayırdır, hangisinin sonu şer?

Kardeş Kalem