2

“Göklerde ve yerde nice âyetler var ki, onların yanından geçip giderler.” (Yûsuf: 12/105)

Bazıları rahatlamak için alışveriş merkezlerini tercih eder. Benimse ruhumu daraltır o merkezler. İstemediğim yüzleri görmek, istemediğim müzikleri dinlemek sanki ruhumdan bir şeyleri eksiltir… Ben daha çok merkezi olmayan yerleri severim… Şöyle herkesin rağbet etmediği, çok ayak basılmamış, gezmeye değer bulunmamış yerler… Yine sonbahar manzaraları getirdim sizlere. Buyrunuz…

12

Yol kenarındaki bir evin bahçe duvarından aşağı doğru süzülen çiçeklerle başlayalım. Kucak dolusu çiçek…:)

2014-11-16_07-34-37

İkindi Namazını kıldığımız camiinin minaresi. Önünde incir ağacı, yanında kavaklar…11

Caminin avlusundan sarı çiçekler…

10

Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir. (HADİD/20)

9

İtiraf ediyorum, bu evlerde yaşayanlara çok gıpta ettim. Evlerin önünde oynayan çocuklar ve gezinen tavuklar bile vardı…

8

Çamaşırlarını iki ağacın arasına gerilmiş iplere asıyorlar. Pencerelerini açtıklarında karşı apartmanı değil, ormanı görüyorlar. Bir apartman dairesine 300-400 bin tl verenleri duyuyorum. Sağı apartman, solu apartman. Önünde küçücük bir bahçesi bile yok! Aklım hayalim almıyor. Beton yığınlarına bu kadar yatırım yapmak neden? Tabiata yakın olmak çok mu zor?

Hele bütün şehirden görülebilen, yığınlar halinde toki konutları, devasa yükseklikte binalar gözümü korkutuyor. Çoğumuzun ayakları toprağa basmayalı kaç yıl oldu kimbilir… Yaşadığımız apartmanlar fıtratımıza ne kadar ters farkında mıyız?

1

Hayal gibi değil mi? Ama terkedilmiş burası. Belki de sahipleri vefat etmiş. Çocukları gelmemiş. Kimse sahiplenmemiş. Bilemedim başka ne olabilir? Böyle şirin bir ev neden böyle mahzun bırakılabilir…

6

Rabbimizin sineğin kanadı kadar değer vermediği, bizimse ağzımızın suyunun aktığı, üzerine hayaller kurduğumuz dünya burası… Peki ya “Çok övülen cennet” desem?

5

Rahatça, seke seke  koşabildiğim yerlerden biri. İnsansız, sessiz ve huzur dolu…

13

Bozdoğan’lı olan var mı aranızda 🙂

4

Safrana benzetiyorum bu güzel çiçeği ama değil galiba…

sad

Yemyeşil çam ormanlarının arasından giderken yol kenarında tezgah kurmuş orta yaşlarda bir karı kocaya rastladık. Elleriyle topladıkları çıntarları, kendi yetiştirdikleri sebze ve meyveleri, kendi arılarının balları vardı tezgahta… 

Neden dişlerinin olmadığını, neden yaptıramadığını anlattı. Daha sonra elmaların neden küçük olduğunun açıklamasını yaptı. “Gübresiz, ilaçsız büyüyünce çok iri olmuyorlar” dedi. Bana elmalardan uzatırken, mahçup bir halde:
“Kusuruma bakma, çıntar toplarken ellerim kirlendi. Eldiven takamıyorum” dedi.

“Ben senin ellerini seveyim“dedim. Hani bazı yemek programlarında aşçılar eldiven takar ya, plastik yemeğe sokulur mu hiç. Bende hiç kullanmadım.” diye ekledim.

Memnun bir yüz ifadesiyle: “Bendensin” dedi

Ben sendenim gerçekten. Senin gibiyim. Ne eldivenlerim oldu benim, ne maskelerim… Ben senin gibi, rol yapamayan insanları severim. Ve seni öyle temiz, öyle benden bilirim ki; topraklı ellerinle verdiğin elmayı avucumda ovalar yerim…

3

Bulutlu bir gündü. Yağmur ha yağdı, ha yağacak… Bozdoğanı geçince, Muğla yolu üzerinden manzaralardı bunlar. Gittiğimde saatlerce kaldığım ve hiç ayrılmak istemediğim yerler…

Bismillah: “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah’ın varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok âyetler/deliller vardır.” (Bakara: 164)