
Herkes bir aşk dolamış diline. “Aşk şudur, aşk budur…” Fakat ben aşka inanmıyorum! Aşk gelip geçici, yalancı ve hatta yıkıcı bir duygudur. Kavuşamayanların duygusudur aşk. Kavuşunca bitiveren vefasız bir duygudur…
Ben kalıcı olanlara, ebedi olanlara talibim. “O, çok bağışlayan ve çok sevendir.” diye anlatıyor ya Rabbimiz kendini, ben de bu ayetten güç alıp bağışlanmayı diliyor ve çok sevmek, şerefli arşın Sahibi tarafından sevilmek istiyorum… Sevginin tarafındayım ben. Muhabbetin saflarındayım…Çünkü kavuşmalar sevmeleri bitirmez, ziyadeleştirir…

Rabbisinin emriyle yere düşüp, ölüyken bile güzel görünen yaprakları avuçlarıma alıp öpesim var uzun zamandır…

Sarılasım var her yanı mucize kokan ağaçlara… Sarısını ayrı, yeşilini ayrı sevesim var…

Sonunun nereye gideceğini bilmediğim yollarda seke seke koşturasım var…

Çoktandır böyleyim ben… Yıllar geçtikçe kendini toprağa daha bir yakın hissediyor insan… Galiba toprak çekimi diyorlar buna. Hele bir yağmur düşmeyegörsün toprağa, en güzel parfüm kokusunu değişmem ıslanmış toprak kokusuna…

Sevmek bence şükretmektir… Çünkü sevmek değer vermektir… Allah’ı tanıdıkça, sevmeleriniz, fark edişleriniz artıyor. Dokunduğunuz her zerre de sevdiğinizi hissetmeye başlıyorsunuz…

Bana kalsa sabah gidip güneş batana kadar şu suyun kenarında oturacağım. Bütün namazlarımı, kulağımda su şırıltısıyla beraber kılacağım… Bir yandan öldürülürken, bir yandan yeniden diriltilen tabiatı hayranlıkla temaşa edeceğim…

(Onlar mı hayırlı) yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indiren mi? O suyla, bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmediği güzel güzel bahçeler bitirdik. Allah’tan başka bir ilah mı var! (Neml:60)

Kuruyan ağaçlar, solan yapraklar ölümü öyle çok hatırlatıyor ki; Benim aklımdan hep ölüm ayetleri, ölümlü şiirler gelip geçiyor:
Rabbim, nihayet sana itaat edeceğiz…
Artık ne kin, ne haset, ne de yaşamak hırsı,
Belki bir sabah vakti, belki gece yarısı,
Artık nefes almayı bırakıp gideceğiz…

Kırkıncı odanın kapısındayım;
Ne varsa bu kapı arkasındadır.
Açsam, ya açmasam kaygısındayım;
Aklım iki cihan arasındadır…

Bakmayın öyle karamsar gibi yazdığım satırlara. Hayat kadar, ölüm de bizden. Biliyoruz ki ölüm yok olmak değil, kaybolmak değil. Yeniden dirilmeye, daha güzel, daha mutlu bir hayata dirilmeye iman etmişiz, umut etmişiz, dua etmişiz biz…
Eğer tabiata çıkma imkanınız olursa, lütfen her zerreyi incelemeye çalışın. Her gördüğünüzü Rabbimizden bir hediye olarak düşünün ve inceleyin. Bakın nasıl coşacak imanınız. Yüreğiniz nasıl muhabbetle dolacak…
♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥
Tatlı Huri’miz hastaymış. Allah şifalar versin gülümüze. O benden sonbahar resimleri istemişti, ilaç niyetine Huri’ye ve tüm hastalara armağanım olsun. Hem bedeni, hem ruhu hasta olan herkese şifa olsun inşaAllah…
(Resimlerin üzerine fare imlecini getirip, her resme yerleştirdiğim ayetleri okuyabilirsiniz)
<<İşte senin dediğin nokta da birleşiyor aklına sahip olanlar yani iradeyi kullananlar .<< (HasretAbla)
Hasret abla, Allah bizlere pek çok şey veriyor, inanan/inanmayan hiçkimseden sakınmadan dağıtıyor bu rahmeti. İnsana verilen nimetler mün'im yani nimeti verenle aramızda perde olmamalı.
Akıldan perde olur mu?
Maldan mülkten perde olur mu?
Kitaptan, ilimden perde olur mu?
Evlatlarımızdan perde olur mu?
Olur.
Biz, bize verilenlerin sahibini unutursak; bu verilenler bize sahip oluyor. Biz de esasında şükredelim, idrak edelim diye verilenlerin kölesi/ kulu oluyoruz.
Ben aklına sahip olmayan, ama çok akıllı insanlar tanıdım. Bilim dünyasının büyük bir bölümü böyledir. Aklı tevhid bilinciyle taşımıyor ve kullanmıyorsak; kendimizi buna göre inşa etmemişsek; akıl akıl denilen şey bir kibir kapısı oluyor ancak. Tabi bir de aklını hiç kullanmayanlar var, onlar sıfır kilometre olarak geri teslim edecekler anlaşılan. Daha kötüsü, başkasının aklıyla yaşamaya çalışanlar var, onların durumu hepten harap. O kadar soruya kim cevap verecek onlar adına? Sınava yerlerine başka adam mı girecek, bilmiyorum ki.
Mal mülkün perde olması da böyle, kalpler artık en çok bu sebeple mühürleniyor. Eğer eşyayı kendi kullanımımıza sunamıyorsak, zamanla koltuk takımları, çanak tabak, tv, bilgisayar, telefon, tırnak makası gibi şeyler bize sahip oluyor. Bütün irademiz, çalışmamız, emeğimiz, günümüz, gecemiz bu eşyalar, tarlalar, bahçeler, evler için geçip gidiyor. E oku diyorsun, öğren, "sonra". Neyden sonra? Yahu bir koltuk takımı insanın amacı olabilir mi? Sağı solu fitnecilikle suçlamak şu sıralar moda. Ümmetimizin fitnesi maldır. Fitne yani ayrılık sebebi. Kimden ayrılık? Elbette Allah rızasından.
Faydasız ilim de bir perdedir, insanı asıl gayesinden uzaklaştıran herşey işte.. Evladlarmızın imtihan olması da bu şekilde.
Hz. Adem aleyhisselam, Hz. İbrahim aleyhisselam, Hz. Nuh Aleyhisselam, Hz. Yakub aleyhisselam, Hz. Muhammed aleyhisselam hemen ilk etapta aklıma gelen, evlatlarıyla imtihanlarını bildiğimiz peygamberler. Durum bizim için farklı değil.
Bizim neslimizde de habiller, kabiller, yusuflar, ismailler, ishaklar, kasımlar olacak.
Bu konu çok uzun.. böylece bırakayım..
BeğenBeğen
Selamün aleyküm ablacım uzun zamandır yorum yazmıyordum ama mailime gelen bildirimlere bakarken hep bi uğrayıp göz atıyorum yeni tariflere ve yazılara.Her zamanki gibi içime işledi bu yazın da,Allah razı olsun.Bayadır kendi telaşımdayım ve aslında çok fazla yüküm olmadığı halde zamanımı düzgün kullanamıyorum.Hep işlerimi öncelik sırasına göre yapmaya çalışıyorum ama yine bişeyler yetişmiyor.Böyle yorumlara yazılara bakıyorum da utanıyorum çünkü benim kendimden başka ilgilenmem gereken eşim,çocuklarım olmadığı halde böyleyim 😦 Ablacım senden ricam zamanını nasıl böyle etkili kullanıp birçok şeyi yapabiliyorsun bunun püf noktasını anlatan bi yazı yazabilir misin?
BeğenBeğen
9)
Esteuzubillah,
44. İİllâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hîn
45. Ve izâ kîle lehumuttekû mâ beyne eydîkum ve mâ halfekum leallekum turhamûn(turhamûne).
46. Ve mâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’ridîn(mu’ridîne).
Ancak, onları sulara gömmüyorsak, bunun sebebi bizim merhametimiz ve onların dünya nimetlerinden bir süre daha yararlanmasını istememizdir.
Ne kadar ağır bir ayet. Zamanların en ağırı müddet.
45.46. Onlara “önünüzde ve arkanızda yaptığınız veya yapmadığınız ne varsa, her ne yaptıysanız, onlardan dolayı korkun ki merhamete uğratılasınız!” dendiği zaman, ve kendilerine rablerinin ayetlerinden bir ayet geldiği zaman tek yaptıkları yüz çevirmektir.
İnsanlar öleceklerine inanmıyorlar, bir doktor olarak söylüyorum bu cümleyi. İnsanlar öleceklerine inanmıyorlar. Hesaplarını yapmıyorlar. Ölümün aniliğini görmezden geliyorlar. Onlara yaptıklarınızdan ve yapmadıklarınızdan, dünyanızdan ve ahiretinizden korkun ki, merhamete uğratılasınız, denildiğinde, aldırmamaları da bu yüzden.
“Kendilerine ne zaman bir ayet gösterilse, yüz çevirirler.” demiş. Ki ayetten kasıt yalnız Kur’an-ı Kerim’in sureleri değil, yasinin başından beri Allah’ın ayetleri olarak gösterilen güneş, ay, gemi, su, alemdeki tüm varlıklar okuyabilene ayettir.
Bir insanın gördüğü bütün ayetlerden yüz çevirmesi, ne çetin bir iş.
BeğenBeğen
Onların yararlandırılması harika bir ayet
Bir önceki ayetlerde ay güneş ve gemiden bahsedildi işte bunların olması insanın yaranınadır.
Gemi olmasaydı ülkeler arası denizlerden nasıl gidilebilirdi Allah bunu ilham ettirerek gemiyi hatta daha sonraki zamanlarda bunun gibi bir çok ulaşım araçları istifadeye sunmuştur ( uçak hızlı trenler roket gibi) ve bu nimetlere kavuşuldu diye denizlerin hakimi olamazlar yerin göğün hakimi olamazlar. Sadece yararlanırlar.
Ondan öncekiler sizden önceki geçmişte yaşayanlarda ayetler nasihat olarak geldiğinde bu nasihate kulak tıkamayın . İbret almak istiyorsanız en yakın olan bedeninize bir bakın bu bile bir nasihattır .
Allah insan bedenini o kadar güzel muntazam bir şekilde yaratmış ki akıl ermez amma harika oluşu şükre şayandır.
Sinirin birisi bi çalışmaya görsün oraya bağlı olan organ işlevini yapamıyor vucütta hiç birşeyi boş yaratmadığı gibi doğada da öyledir
Çiftçiler mesela fareleri yok etmek için ilaç kullanır ama bu seferde fareler olmadığından böcekler imha eder dünya ve içindekiler bir denge ve düzen içindedir bunu kimse inkar edemez inkar edenler görmezden gelenler işte yüzlerini çevirenlerdir.
BeğenBeğen
10) Üzerinde çok düşünülmesi gereken ayetlerden biri de bu. Tabi ölüler değil, diriler düşünecek.
Esteuzubillah,
Ve izâ kîle lehum enfikû mimmâ rezakakumullâhu kâlellezîne keferû lillezîne âmenû e nut’imu men lev yeşâullâhu at’ameh(at’amehu), in entum illâ fî dalâlin mubîn(mubînin).
Yine onlara “Allah’ın size rızk olarak verdiklerinden bir bölümünü muhtaç insanlara da infak edin; dendiği zaman, kafirler derler ki “Allah’ın dilemesi halinde doyurabileceği insanları biz mi doyuracağız?”. Siz açık bir sapkınlıktasınız..
a)
enfikû mimmâ: bir bölümünü infak et
rezaka-kum allâhu: Allah’ın size rızklardan…
Bu ifade inananlara ve inanmayanlara bir kez daha rızkı verenin yalnız Allah olduğunu söylüyor. 33. ayetten beri okuduğumuzda, Rabbimizin nimetleri ve ayetleri açıkca sayılmıştı.
Düşünün, karşınızda Allah’ı yok sayan biri var, diyorsunuz ki “Allah’ın sana verdiklerinden muhtaçlara infak et”
Karşıdaki kişi, bu cümle karşısında ne hale gelir? Önce Rızkı verenin Allah olduğunu kabul etmesi gerekiyor, sonra o verilenlerden infak etmesi gerekiyor ki kafirlerden olmasın.
Kafir kelimesini mutlaka açmak durumundayız, hakikatin, hakkın üstünü örten demektir ve müşrikten farklıdır.
Kafir küfür içinde olan kişidir. Müşrikler ise Allah’a şirk koşan, kendilerine başka rabler yahut aracılar edinen kişilerdir.Ayrıca bu ayetteki infak emri, bazı kişiler “yalnız kafirlerin” üzerine farz kılınmış gibi yorumlayıp, kendilerini işin içinden çıkarıyor. Ne büyük hata!
Kur’an-ı Kerim de falanca adam kafirdir, şu adam müslümandır gibi kişilerin direkt ismine hitaben ifadeler yer almıyor, bundan ziyade. kafirlerin, müşriklerin, müminlerin özellikleri sayılıyor ki kıyamete kadar kim bu özellikleri kendinde buluyorsa, kendisinin o grupta olduğunu bilsin. Kafirlerin cümleleriyle konuşup, onların hayatı gibi yaşayanların kendini mümin ilan etmelerinin önüne geçilebilsin.
“Allah’ın size rızk olarak verdiklerinden bir bölümünü infak edin, muhtaçlara verin” dendiğinde, kafirler
b) “lillezîne âmenû e nut’imu men lev yeşâullâhu at’ameh”: Allah’ın dilemesi halinde doyurabileceği insanları biz mi doyuracağız?” diyorlar. Nedir bu ifadenin türkçesi: “Git Allah versin”
..
BeğenBeğen
Evet canım maalesef özellikle dilencilere bu söyleniyor. “Hatta fakir aklını kullansa fakir olur muydu?”, “Ben kazandım, benim emeğim” deniyor.
Oysa ki Rabbimiz:
“Göklerin ve yerin anahtarları Allah’ındır. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. Şüphesiz ki o her şeyi bilendir.” (Şura 12) Buyuruyor.
Tüm bu sözlerin altında ciddi bir iman ve tevekkül eksikliği yatıyor.
“Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” (Talâk 3)
BeğenBeğen
Bu cümlelerin altında bir de dünya hırsı var ablacım, ki zaten kimde iman ve tevekkül eksikse, onun gözü ahirete değil; dünyaya dikiliyor. Kendileri için az bir şey ifade eden miktarları dağıtsalar, dünya üzerinde açlık kalmazdı.
Daha iki-üç sene evvel somali’yi gördük. Şu an Suriye’de kedi eti için fetva verildi, sırf insanlar, çocuklar açlıktan ölmesin diye.
Açlığı bilmeyen insanlar için, bunları anlamak çok zor ablacım. Şimdiye kadar çok fazla insanla konuştuk, herkesin en zor ama en zor kabul ettği konu bu. “vermek” Size verilen mallarınızdan infak edin, zekat verin, sadaka verin.. Verin yahu verin, zaten sizin malınız değil verdikleriniz. Üzerinize emanet duranları sahibine ulaştırın.. Can, mal, evlat hepsi birer imtihan.
İnsan her işinde iki şeyi biriktirir. ya günahını ya sevabını artırır. Birikip duran dünyalık mal, şu gelip geçici kısa ömrümüzün zaten vermesi zor olan hesabını ahiret günü daha da ağırlaştıracak.
“Komşun açtı, kulum ben sana ellerini vermedim mi, o ellerinle götür ver diye mal mülk vermedim mi? Sen kulumu nasıl aç bıraktın? Al şimdi kendin gör kendi hesabın”…
Bu soruya ne diyeceğiz?
BeğenBeğen
Müslim (2569):
Ebû Hüreyre (r.a.)’dan rivayetle, dedi ki:
Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Allahu Teâlâ kıyamet gününde: “Ey Âdemoğlu! Ben hasta oldum beni ziyaret etmedin?” diye buyurur. Kul da:
“Ey Rabbim! “Sen âlemlerin Rabbi olduğun hâlde seni nasıl ziyaret ederim?” diye cevap verir.
Allahu Teâlâ da:
“Bilmiyor musun ki, filanca kulum hasta oldu ve sen de ziyaret etmedin. Bilmez misin ki sen onu ziyaret etseydin, Beni onun yanında bulurdun?” diye buyurdu. Allah (c.c.):
“Ey Âdemoğlu! Senden yiyecek istedim ve sen de vermedin?” diye buyurdu. Kul da:
“Ey Rabbim! Sen âlemlerin Rabbi iken sana nasıl yiyecek vereyim?” der. Allahu Teâlâ:
“Bilmiyor musun ki filanca kulum senden yemek istemişti ve sende vermedin? Bilmez misin ki sen ona yiyecek verseydin bunu Benim yanımda bulurdun” diye buyurur. Allah (c.c.):
“Ey Âdemoğlu! Senden su istedim, su vermedin!” diye buyurur. Kul da:
“Ey Rabbim! Sen âlemlerin Rabbi iken sana nasıl su vereyim” der. Allahu Teâlâ’da:
“Bilmez misin ki filanca kulum senden su istemişti ve sen de vermedin, bilmez misin ki; sen ona su verseydin bunu Benim yanımda bulurdun” diye buyurur
BeğenBeğen
veren de O alan da O ,
nedir senden gidecek?
telaşını gören de can senin zannedecek(necip fazıl)
can da mal da bizim değil gönüllü gönülsüz verdiğin herşeyde gözün kalması niye.O Hazret veren benim derken verecek başka kapılar aramak niye? ister az veririm ister çok veriririm derken çoğu için çok çabalamalar niye?;
BeğenBeğen
Bu halleri onların inkar edenlerin nasihate kulak tıkayanların akıllarını kullanmadıkları gibi bir ahlaki başkaldırışa da yelteniyorlar dediğin gibi ben kazandım git Allah versin demeleri sanki Karun u hatırlatır ben kazandım ve size zırnık yok
Ve infak konusunda da Habil ile Kabil in imtihanıda bununla ilgili değil miydi kabul olunan olunmayan
Neden infak ?
İnfak insanlar arasındaki dialoğu sosyal hayatın düZenini sağlar geçmişten beri bu ahlaki davranışın iyi ve kötü yönleri ibretliktir.
İnfak etmeyen toplum ile infak eden toplum ceza ve mukafatını gördük . Bir de bunun görmediğimiz Ahiret hayatı var
BeğenBeğen
soyleyecek soz bulamadim.bu resimler manevi gida resmen.ALLAH RAZI OLSUN CAHIDE ABLAM.
BeğenBeğen
11)
Esteuzubillah,
48. Ve yekûlûne metâ hâzel va’du in kuntum sâdikîn
49.Mâ yenzurûne illâ sayhaten vâhıdeten te’huzuhum ve hum yahıssımûn
50.Fe lâ yestetîûne tavsiyeten ve lâ ilâ ehlihim yerciûn
Onlar “Mademki özü sözü doğru kimselersiniz, öyleyse söyleyin bakalım (bizi tehdit edip durduğunuz şu kıyamet ve diriliş) vaadi ne zaman ? diyerek müminlerle alay ederler.
Belli ki onlar o şiddetli sesi bekliyorlar. Evet, şimdi onlar kıyamet ve diriliş hakkıında atıp tutuyorlar ama o müthiş ses kendilerini ansızın yakalayacaktır.
İşte o zaman onlar ne bir tavsiyede bulunabilirler ne de ailelerine geri dönebilecekler
..
Kur’an’ın kıyametin nasıl olacağını anlattığı bölümler çok ağır gerçekten. “yahıssımun” kelimesi kulakları sağır edercesine, tartışmak, didişmek anlamına geliyor. O kavimler müminlerin kulaklarını sağır edercesine; onlarla kıyamet ve Allah’ın ayetleri hakkında didişip, tartışıp, alay ettiler ve kıyametleri de kendi kulaklarını sağır edecek bir gürültüye ansızın kapılmalarıyla oldu.
Her tufan, kendi tuğyanına göre.
İşte o zaman onlar ne bir tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine geri dönebilecekler..
Elimizdeki bir bardak suyu dahi içecek vaktin olmadığı, öyle ansızın bir an..
Hiçbir menfaat ve karşılık beklemeden, yalnızca hakkı tavsiye edenlere karşı isyan ve alay edenlerden olmaktan Rabbime sığınırım. Rabbim canımız bedende durdukça, bizi emirlerine sadakatle bağlı olanlardan kılsın.
Amin.
BeğenBeğen
Amin
Bu kıyametin azabın hemen gelmesini bekleyen inkarcıların halleri çok garipsenir evet onlar alaylı bir şekilde İnananlara meydan okuyorlar oysa küçük kıyamet denilen ölümü bile kendilerinden savmaları ne mümkün . Onlar kendilerini dünyaya bir aldanışa kaptırmışlar ki büyük kıyamet inkar küçük kıyameti de uzak görürler . Bu onların düşünceleri Ahiret hayatını hiçe saymalarından kaynaklanıyor. Su içemeyecek kadar zaman bile tanınmaz dediğiniz gibi hatta çarşılarda pazarlArda iken kumaşlar alınıp ölçülürken o saat gelecek .
Hani birisine ölüm var kendine gel veya bu yaptığın kötülük sana mı kalacak elbet bir gün öleceksin deriz . Karşıdaki kendisinin öleceğini bildiği halde hala haklı olduğunu savunur bu da o kişinin ölümü alaya almasından kaynaklanıyor . Sanki hiç hesab vermeyecekmiş gibi
BeğenBeğen
içimiz baharın sonu gibi dalgın, usul usul okunuyor, yusuf suresi 102,103, 104, 105, 106,107, 108, 109, 110, 111…
BeğenBeğen
Muhammed Emin Yıldırım Hocanın Samed medresesinden alıntı
-Hz. Yusuf: Eğer bir gün kardeşlerinin kıskançlığına uğrar da kuyulara atılırsan, eğer bir gün kuyulardan bulunur, pazarlarda birkaç değersiz dirheme köle olarak satılırsan, eğer bir gün saraylarda Züleyhaların şehvet dolu ellerinin muhatabı olurda, gömleğin arkadan çekilip yırtılırsa, eğer bir gün saraylardan zindanlara düşersen; sakın bunlardan herhangi birine takılıp kalma. Sen yoluna devam et. Unutma ki, Yusuf’u kuyudan iktidara taşıyan ilahi irade, bir gün seni de layık olduğun makama eriştirecektir. Eğer bir gün sende kardeşin Yusuf gibi iktidarın iplerini elinde tutarsan, onun gibi davran ve karşında senden af dileyen tüm kardeşlerini bağışla.
BeğenBeğen
Ablacım, yusuf suresini konuşmayı çok isterdim. “kardeşlerine söyleme, sana bir kötülük ederler” diyen peygamber sözünü, kardeşin kardeşe edebileceklerini; kabil’den sonra tekrar hatırlatan o güzel kıssayı..
BeğenBeğen
Bu sure Taif dönüşü taşlanan hakarete uğrayan ve Mekke ye nasıl döneceğim ( çünkü o zaman eğer bir şehirden başka bir şehire sığınmak için çıktıysan bir daha o çıktığın şehre dönemiyorsun eğer himaye eden biri olursa tabi Rasûlullah aleyhi ve sellemi İman etmeyen biri himaye etmiş ve Onu Mekkeye koyabilmişti)
Taif dönüşü o haldeyken bu sure indi yani bak Ey RAsulum o kardeşleri YUsuf a böyle yaptılar bir teselli idi . Tabii ki bizlere de
Birde Ayşe m “isterdim “demek niyetlenmek olduktan sonra zamanı bulduktan sonra oda olur kardeşim
BeğenBeğen
12)
esteuzubillah,
yasin suresi’nin 50. ayetten 66.ayete kadar olan bölüm, kıyamet ve ahiret hayatı üzerine.. ayetleri tek tek yazmayacağım, genel olarak bir okuma yapabiriiz diye düşündüm. bir önceki bölümde, kafirler, “Allah’ın size verdiklerinden dağıtın” emrine, tabir-i caizse “git Allah versin” diyen bir tavır göstermiş, kıyamet ve azapla ilgili ayetlerle müminlerin kulaklarını patlatırcasına alay etmiş, “madem özü sözü doğru insanlarsınız, söyleyin bizi tehdit ettiğiniz şu kıyamet ne zaman olacak” diye dalga geçmişlerdi.
ahiret gününe iman etmek, müminlere has. bu imanın gereği, bir gün hesaba çekileceğini bilerek yaşamak, her günün hesabını kendi kendine çekebilmek. hesap gününü, dünyamızın hesabına katmadan, ahirete iman etmiş sayılmayacağız. öleceğimizi gerçekten idrak ediyor muyuz, peki ya diriltileceğimizi? o günü?
51-52. ayetlerde, >diriltildiklerinde “eyvahlar olsun bize! kim diriltip kaldırdı bizi kabirlerimizden” >diyenlerin sözü, nasıl bir şaşkınlık ve pişmanlık göstergesi. iş işten geçmiş, geri dönüşün ve tevbe şansının olmadığı, hiçbir akrabalık bağının dahi göze görünmediği gün. diriltileceğine bile ihtimal vermiyordun?
“Rahmanın vaktiyle mutlaka gerçekleşeceğini bildirdiği” koca bir meydan, bütün herkes orada, tanıdık tanımadık, her birimiz kendi günahıyla meşgul. kimin meşguliyeti kendisine öyle ağır, kimininki kuş gibi hafif. (55) bir düşünün bütün günahlarımızın herkesin içinde açık edildiğini? şimdi görünmez durumda oldukları için, rahatlığını yaşamaktan kendimizi alıkoymadığımız gizli saklı tutup, kendimize bile unutturduğumuz yanlışları bir düşünün. insan kendini suçlamak konusunda pek yetersizdir, işimize gelmez, “suçların” deyince, mazeretlerini saymaya başlar.
ama bir an olsun, bir kereliğine olsun, dürüstçe, rabbimizin bizim her halimizi gördüğünü düşünün, O’nun bizde gördüklerini bir düşünün. sağken onların utancını bi hisseder miyiz? rabbimizin karşısında bütün ayıplarımızla durduğumuzu bir kere daha farkedermiyiz?. Allah şu anda da bizleri günahlarımızla sevaplarımızla görüyor ve biliyor. Biz sadece takvamızın eksikliğinden bunun şiddetini kendimizde hissedemiyoruz. çünkü nefis kendi günahını mazur saymaya meyillidir, insan kendisini haklı çıkarmaya meraklıdır, bu yönüyle ne kadar cahil ve zalim. kendimizi bilmek için; hesap günü, din günü, kendi elimizin, ayağımızın, gözlerimizin bizim aleyhimize şahit tutulacağı gün (65. ayet) ile nefsmizi adam etmek zorundayız. efendimizin sözünü hatırlayalım, ” ya rabbi beni bir an bile nefsimin eline bırakma” diyordu.. o nefsin meyillerinden böyle korkmayı öğretmişti bize.
bizse kendimize toz kondurmuyoruz, gözümüze kendi günahlarımız görünmüyor bile. ne mübarek insan denir mi bize? sırf ortak bir günah olursa bribirmizin karasına bakıp, kendi karamızı görmezden gelebilelim diye kalabalıklara dahil olmak için yarışıyoruz, . kalabalıklara karıştıkça, günahlar bile savunulur hale geliyor, ne yazık. ortaklaşa işlediğimiz günahlarımız var, kurbana girer gibi giriyoruz. uyarıldığımızdaysa, burnumuzdan kıl aldırmıyoruz he mi?
“hiçkimseye zerre haksızlık edilmeyeceğini” söylüyor 54. ayet de, 60-64. ayetler “sizi uyarmadık mı” diyor.
biz de aynı soruyu soralım kendimize,
Allah’ın uyarılarına, ne kadar hürmet gösteriyoruz?
Bildiklerimize ne kadar hürmet gösteriyoruz?
Rabbimizin emirlerine, peygamberlerin öğretilerine ne kadar inanıyoruz?
Daha basit bir soru,
Öleceğimizi biliyor muyuz?
BeğenBeğen
Kendilerine peygamber gönderilenleri de peygamberleri de sorguya çekeceğiz.(Araf:6)
Böyle ağır bir ayet dururken, biz kendimizden nasıl emin olabiliriz? Peygamberler bile ahiret kaygısı taşıyıp, hesaptan korkarken biz hangi halimize güvenebiliriz? Ama bizim ki cahillik işte. İdrak sorunumuz var. Yığınla günah yükünü omuzlarımızda taşır ama ağırlığını hiç hissetmeyiz… Ne günahlarımızın farkına varır, ne de gereği gibi tevbe ederiz. Bunu en çok kendi adıma söylüyorum..:(
Allah beni/bizleri affeylesin. Affedilmek için çaba sarfeden, secdelerde gözyaşı döken,fehm edebilen kullarından eylesin.
Allah razı olsun, emeklerini zayi etmesin canım kardeşim…
BeğenBeğen
Sabırsızlıkla yazını bekliyordum☺️
Sur ‘ a üfürülecek olan İsrafil emri yerine getirmek için Allah’ ın vaad ettiği o saati bekliyor . Bu sur ‘ a üç kere birincisi tüm dünya donup kalacak , ikincisi dünya yerle bir olacak herşey dümdüz olacak helak olacak sadece Allah kalacak ,üçüncüsü Allah kalkın diye nida edecek kalkacaklar .
İbrahim ve Taha sürelerinde geçer .
Bu kalkışları uykudan sıçrar gibi olacak şaşkın bir halde istemeseler bile bir dalga gibi o yöne gidilecek hani kuş sürülerini görürüz ya işte o şekilde ve gözleri yerinden faltaşı gibi fırlamış bir şekilde , işte o kalkışları öyle bir kalkış ki eyvah bizlere Rahman ın dediği bize gönderdiği elçiler doğruyu söylemişler . Ve o gün mahşerde onları acı bir bekleyiş ile beklerler onlar dünyadayken alay ettikleri hakaret ettikleri o mümin insanlara baka kalacaklar çünkü Allah iman edenlere temiz yaşantılarımdan dolayı temiz olarak cennete sevk etmiştir. O gün o kişilerin ne atası ne grupları ne veli edindikleri hiç bir şey yardımcı olamayacak o gün herkes birbirinden kaçacak hani deniliyor ya Anne baba evladından kaçacak diye işte ” bunun sebebi ise şudur ” o gün anne baba çocuklarına iyi bir kul olmayı göstermediği için ve evlatta anne babasının öğretilerini almadığı için , zaten hepsinin yığınla cürümleri var birde haklarını aramasınlar diye kaçışırlar. İşte bu hesabı yaşamamak için Ey KUlum sana demedim mi şeytan sana ” apaçık” düşmandır . Doğru yolun Allah a kulluk sadece O’ na ibadet itaat etmek gerekmez miydi ? Nice kuşakların helakı mücrimlikleri hep şeytanın aldatmacasından değil miydi? Birisi size bir şey söylediğinde eğer o şey Allah ın rızasına kanununa girmiyorsa demek ki onun yanında şeytan var uzak durmalısın . Allah kulunu akılsız yaratsaydı belkide bir mazareti olacaktı mazaret olarak sunabilirdi öyle bir şey olmadığına göre akıl var birde bunun yanında yol gösterici olarak Peygamberler var şimdi nasıl bir mazaret uydurabilirsiniz ki? Bu mazaretin geçerli olmadığından haydi bakalım girin o cehenneme hani dünyadaki yaptığınız inkara karşı vaad olunmuş yere . Siz ey mücrimler oraya gideceğinizi anladığınızda kıvıracaksınız oysa Allah onların ağızlarını kapatın diyecek ve o isyakarların elleri dilleri hatta derileri bile o kişinin hangi organıyla günah işlediyse şahitlik edecektir . O gün iradesi fayda vermeyecek . Buradan şunu da anlıyoruz demek ki dünyadaki azalarımız derimiz bile aynı ahirette de kulunun bedeninde olacaktır .
Ey Rabbimiz ! Bize dünyada iyilik ver Ahirette de iyilik ver bizi o hesab gününde mahcup olanlardan kaybedenlerden eyleme! Bize doğru yolu göster . Hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme ! Bizi bağışla! Bize acı! Bize merhamet et ! Sen bağışlayanların en bağışlayıcısın ! Affı seversin bizleri de affet !
Amin .
BeğenBeğen
50 den 66 ya kadar özetlendi
Diğer ayetler için güzel yazınızı bekliyorum
BeğenBeğen
Allah razı olsun Hasret abla. Okuduklarım içinde, beni en sarsan şeylerden biri bu, “azalarımın, organlarımın, ellerimin, ayaklarımın, gözlerimin” benim günahlarıma şahit tutulacak olması,
elime bir bakıyorum da, benim elimin bana hesap soracağını düşününce, dünyalık kavgalardan yorulduğumu hissediyorum. bazen soruyoruz ya fatiha’nın anlamını insan merak etmez mi, hiç okumaz mı diye..
nasıl da utanmadan soruyorsam bunları, bugün bir yabancı biri gelse, yada çocuklar bana sorsa, “saf suresinde ne var, tarık suresinde neyden bahsediliyor, saffat suresi ne anlatıyor” dese, ben ne diyebilirim? ne anlatacağım?
biz kur’an-ı nasıl okuyoruz böyle abla? hayatı nasıl okuyoruz, ölümü nasıl okuyoruz böyle bu nasıl bir beceriksizlik. yanlış anlamayın nolur, kendimi azarlıyorum bunları yazarken. belki Allah’tan korkar, kuldan utanırım da okurum, okuduğum gibi yaşarım diye.
(1-1,5 ay kadar bir boşluğum olacak, evde olacağım inşallah, yasinin kalan bölümünü de Allah izin verirse okuruz ablacım. bizim mahalle camisinin müezzini inanılmaz güzel ezan ve sala okuyor. belki de biri benim içindir.)
BeğenBeğen
Kıyamam nasıl da sorgulamış kendini gerçi bu sorguyu herkes kendine soruyor fakat bazıları bu soruşturmanin üzerine giderken bazılar bu dosyayı bir başka hüzünlü bir zamana erteliyor.
Sadece hüzünlü anlarda değil her daim bu soruşturmayı sıcak tutarak kulluk bilimcimiz soran bir beyne kalbe sahip olsun .
Saf süresi saffat süresi her süre bir umman dal dala bildiğin kadar bitmez ttükenmez.
2010 yılından beri hafızların hocası her pazartesi evinde tefsir dersi yapıyorlarmış sonra katılım olur diye kursta yapmaya karar vermişler aralarına geldiğimde 2012 sonuydu ilk dersim Nİsa süresinin sonuydu aradan 11 yıl geçti ve geçen hafta müddessir süresini işledik . Son cüZdeyiz ama son olmayacak tekrar baştan alınacak Rabbim nasip ederse . Bu yıllarda kaçırdığım dersler oldu mesela hac enbiya tAha meryem hucurat abese ahzab gibi elimden geldiğince okumaya çalışıyorum . Ders bir başka oluyor çünkü şöyle bir uygulama oluyor bir kişiye bu hafta muddessir süresinin ilk 20 ayeti veriliyor o kişi evde çalışıyor tabi ki görev almayanlarda çalışıyor hiç olmazsa bir kere okuyolar sonra ders günü önce geçen haftanın dersi yani MÜzzemmil süresinin son 10 ayeti tekrar ediliyor ve yeni ders olan MÜddessir dersini görev alan arkadaşımız anlatıyor sonra HOca hanım anlatıyor sonra bütün katılanlar birer ikişer aklında kaldığıyla özetliyor. Tabi ertrsi hafta bu ayetler yeni dersten önce yineleniyor . Ve birde iki ayda bir işlenen sürelerin toplam olarak özetliniyor . Yani bir ayeti bizle dört kere tekrarlanmış oluyor . Böyle olduğundan bazen sureleri farklı yerlerde duyduğumuzda Aa bu sürenin ayeti ve şu konuyu anlatıyor ardından da bu gelecek diye içinizden geçtiğinde değil tek ayeti umman tek kelimesi umman gibi
Rabbim bu nimete nail olanlardan eylesin Kur an anlaşılmayacak uzak kalınacak bir kitap değildir çok üzülüyorum çok sala okunacak ardından belki kimsecikler seni bilmeyecek bir kuytuda ölüp gidexeksin ah ah ! Bi bilseler daha çok eksiğimiz var Allah tan niyazımız bizi affetsin hakikat yolunda kılıp eğlence meta peşinde gidenlerden eylemesin
Bekliyoruz inşaAllah
☺️☺️☺️🌹💗
BeğenBeğen
Abla hangi şehirde oluyor bu? oy oy… oy…
Ben de dinlediğim bir hocanın videoları ve pek çok eski müfessirin kitapları var, bir de geceler.
BeğenBeğen
Konya selçuklu da dersimiz sadece bu dersle kalmıyoruz Ali Küçük hocanın dersleri de var anlatılıyor ona fazla katılamıyorum radyoda da dinliyoruz dediğin gibi eski müfessirlerin kitapları elimde değil ama İQra islam adlı cd de 15 e yakın tefsir veya her türlü bilgi var bu cd yi imkan bulupta alabilirsen veya temin edebilirsen içinde daha nice islami konular var. İQra cd sini tavsiye ediyorum.
Geceler kitaplar videolar ne güzel Rabbimiz okuduklarımızla amel edebilmeyi hakkını verebilmeyi sözü söyleyebilmeyi tesiri Allah nasip etsin inşAllah .
BeğenBeğen
hasret abla, cahide abla size mail adresimi gönderse, olur mu ..
BeğenBeğen
Dur canım ben sana hasretin mailini vereyim
BeğenBeğen
Son bölüm beni epey terletiyor ablacım. Nasıl yapacağız bilmiyorum şimdi.
BeğenBeğen
Erem Şentürk :
“Filistin’e,Suriye’ye,Mısıra, Türkistan’a ne de diğer cephelere yetişemedik.Bebekler ölüyor yetişemiyoruz.Allah’ın sabrını rıza zannediyoruz.”
BeğenBeğen
kınalıkız Diyor:
<<Ve ca emin aksalmedineti racülüy yes’a gale ya gavmüttebiul mürseliyn.Ayetindeki koşarak gelen kişinin adı Habib Neccar mı ?Çok düşündüm onun öldükten sonraki sözlerinin bu güne bile hitap etmesini…..Hani hep bir küfür vardır bazılarının ağzında gidipte gelen varmıdır derler.İşte bu ayetler Allah tarafından ,o şehidin sözlerini nakleder.Ve Bakara Suresi’n deki Allah yolunda öldürülenler için ölüler demeyiniz.bilakis onlar diridirler ,fakat siz anlayamazsınız ayetlerindeki şehitlerin canlılığını temsil eder.Allahu ekber…Lütfen devam edelim hep beraber tefsir işleyelim….<<
Ablacım, Kur’an-ı Kerim, bir tarih kitabı değildir, kişi, yer, zaman belirtmez. Mantıklı bir neden bulamadım hiç ama nedense müfessirlerimizin çoğu, Kur’an’ın işaret ettiği manayı hayata aktarmak yerine, 5N 1K seviyesinde kıssalara yaklaşmışlar. Bu yüzden Antakya denmesinden, kişi ismi verilmesinden sakınmak çok daha isabetli.O kişinin isminin bir ehemmiyeti yok. Olsaydı Rabbimiz açıkça belirtirdi. Ki ismini net olarak bilmemiz gereken herkesi bildirmiştir. Görüyorsunuz ya, tek bir “gemi” kelimesine bile üç farklı ihtimal öngörüyoruz ve her biri ayrı kapı açıyor. Kur’an-ı kerim tüm zamanlara, tüm mekanlara ve tüm insanlara hitap edecek kadar diriyken, onun manasını kişi,yer, tarih aramakla, hatta uydurmakla kısıtlamak; hatadır.
Öldükten sonraki sözleri olarak okumuşsunuz zannediyorum. Mealleri karşılaştırırsanız, bunun tam öyle olmadığını görülüyor ablacım.
Şehrin ileri gelenlerinden olan, o koşarak gelip, halkı Hakk'ın elçilerine uymalarını öğütleyen ve kendisi de iman eden o adamın sözleri 20-25. ayetler, şu sahneyi görür gibi bir düşünün, o adamın sesinden dinleyelim olur mu ? elçilerin ve halkın gözü önünde söylenen bu sözler,
"Ey kavmim, gelin bu elçilere uyun. Sizden hiçbir ücret istemeyen, hiçbir menfaat beklemeyen bu elçilere uyun. Onlar doğru yoldadırlar. hem sonra ben beni yaratan Allah'a ne diye kulluk/ibadet etmeyeyim ki? Sonunda hepiniz hesap vermek üzere Allah'ın huzuruna çıkarılacaksınız. Ey kavmim! Ben O'nu bırakıp da başka ilahlar/tanrılar mı edineyim? Rahman bana bir zarar vermeyi dilerse, o sözde tanrıların şefaatleri bana hiçbir fayda vermez, onlar beni asla kurtaramazlar,. Şayet ben Allah'tan başka ilah edinirsem, büyük hüsrana uğrarım.
(Ey elçiler bilin ki) Ben sizin Rabbinize inandım, beni duyun bu sözüme şahit olun."
O salih kişinin bu konuşmasına ve Rabbe iman ettiğine biz de şahidiz artık.
O bu konuşmayı yaptıktan sonra, 26. ayete bakalım.
Esteuzubillah
Kîled hulil cenneh(cennete), kâle yâ leyte kavmî ya’lemûn(ya’lemûne).
kîle : denildi
udhuli : gir (gir-eceksin)
el cennete : cennet
kâle : dedi
yâ leyte : keşke
kavmî : benim kavmim
ya'lemûne : bilirler
şimdi bu ayeti bir de mealleri karşılaştırarak okuyalım. http://www.kuranmeali.org/36/yasin_suresi/26.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx
Gördüğünüz üzere bazı mealler, ayette yer almıyor olmasına ve "sen cennetliksin" diyenin kim olduğunun yazılmamış olmasına rağmen; adamı hemen öldürüp, cennetteki bir konuşmaymış gibi göstermişler.
Oysa adamın bu sözlerine karşılık, orada bulunan elçiler de "şüphesiz sen bu sözlerinde samimiysen, cennete gireceksin" demiş olabilir. Ki bu çok daha isabetli bir hal. Bunun üzerine, "keşke kavmim de Rabbimin beni bağışladığını ve bana ikramda bulunduğunu bilseydi" diyor. 28. ayette de adamın öldürüldüğüyle ilgili bir söz yok.
yani ez cümle, bu cümleleri cennetten söyleniyormuş gibi düşünmek zorunda değiliz ablacım hatta kıyamet kopmadan cennetin varlığından da sözetmemeyi ayetler öğretiyor. ne yazık ki meallerimizde çok fazla sorun var.
bize düşen, meal sahibinin aciz, kur'an'ın ise mu'ciz olduğunu bilerek, okuduğumuzun yalnızca bir çeviri olduğunun farkındalığıyla hareket etmek. tek bir anlamla kısıtlandığı takdirde, çoğu ayeti ıskalamış oluyoruz, üstüne dinimizle ilgili algı sorunlarımız ortaya çıkıyor. vesselam.
BeğenBeğen
bu bölümle ilgili benim çok önemsediğim bir durum var. daha önce yazmıştım; ekleyeyim buraya;
söylediklerine uyulacak, takip edilecek olanların özelliği açıklanmış, onu gördüm.
sizden hiçbir ücret istemezler, hiçbir menfaat beklemezler.
kim kendi davetine karşılık, insanlardan ücret ve menfaat umuyorsa, bilelim ki doğru yola değil, kendi işine adam arıyordur. çok sık yaşıyoruz bu tartışmayı değil mi? bugün önder diye görülenler arasında eliyle verip, kepçesiyle geri isteyenlerden, bu ayetlerin soracağı yok mudur? dahası bize düşen tarafıyla, kim ücretini dünyada iken aldığı şeyin karşılığını tekrar ahirette isteyebilir? zaten almadın mı, demezler mi? >>
(ayşe)
BeğenBeğen
Cahide’nin paylaştığı Ali Küçük Hoca’nın videosunda da aynı şekilde dinlemiştim.Şehit olarak anlattı.Evet haklısın ,kul olarak zaten ne kadarı tam anlamıyla anlatılabilir ki?Bu açıdan da bakmak lazım.Önemli olan da o kişinin teslimiyetini örnek almamız değil mi? Cennet müjdesini almış o zaten, Allah bizlerede nasip etsin inşaallah kardeşim.
BeğenBeğen
Estagfirullah. “Allah’ın bağışlamasına ve lütfuna” mazhar olduğu Kur’an tarafından, tasdik edilmiş az sayıda isimden biri o yiğit adam. Mutlaka şehadetiyle vefat etti. Şehit sayılması için, illa katledilerek öldürülmesi yada savaşarak ölmesi gerekmiyor. Şehadetini hakkıyla yerine getirmesi gerekiyor insanın, ki biz şahidiz o adam bunu yaptı. bizi de buna şahit tuttu. Meal işi kardeşim, ayetin kendisiyle bir olmuyor, her çeviri yapan kendi anladığı şekilde yazıyor. Bunun pek sonucu var. “öbür taraftan haber mi veriyor” algısına yol açıyor. Biz Kur’an’da o adamın o anda öldürüldüğünü vs okumuyoruz. Sen cennetliksin hitabının, cennetten söylendiğini okumuyoruz. Sadece aklımızda noktaları birleştirmeye çalışıyoruz, bazı yerler tutmamaya başlıyor.
Dediğiniz gibi, önemli olan tek başına olsan da Rabbinin iman etmek, o koca kalabalığa dahi hakkı söylemek, doğru yoldan dönmemek, dik bir iradeye ve sağlam bir teslimiyete sahip olmaktır.
Allah cümlemize nasip etsin, rızasını.
BeğenBeğen
Elif gibi dimdik olmak,hakkı savunurken,ezilip büzülüp,kıvrılıp sancılanıp münafıklık yapmamak ! Karşımdaki benim gibi kul olanlardan korkmadan kınanmadan korkmadan hakkı hakkıyla savunabilmek…Allah c.c kınayıcının kınamasından korkmayın ,insanlardan değil benden korkun diyor.Şimdiki görünüşte ve dilde olan sözde müslümanların da yaptığı bu değil mi?İslami bir konuda eğrilip bükülmezlerse ödleri kopacak ! Teslimiyet bize gereken de bu.Zaten Müslüman demek teslim olmuş demek değil mi?
BeğenBeğen
kınalıkız Diyor:
<<Ve ca emin aksalmedineti racülüy yes’a gale ya gavmüttebiul mürseliyn.Ayetindeki koşarak gelen kişinin adı Habib Neccar mı ?Çok düşündüm onun öldükten sonraki sözlerinin bu güne bile hitap etmesini…..Hani hep bir küfür vardır bazılarının ağzında gidipte gelen varmıdır derler.İşte bu ayetler Allah tarafından ,o şehidin sözlerini nakleder.Ve Bakara Suresi’n deki Allah yolunda öldürülenler için ölüler demeyiniz.bilakis onlar diridirler ,fakat siz anlayamazsınız ayetlerindeki şehitlerin canlılığını temsil eder.Allahu ekber…Lütfen devam edelim hep beraber tefsir işleyelim….<<
Ablacım, Kur’an-ı Kerim, bir tarih kitabı değildir, kişi, yer, zaman belirtmez. Mantıklı bir neden bulamadım hiç ama nedense müfessirlerimizin çoğu, Kur’an’ın işaret ettiği manayı hayata aktarmak yerine, 5N 1K seviyesinde kıssalara yaklaşmışlar. Bu yüzden Antakya denmesinden, kişi ismi verilmesinden sakınmak çok daha isabetli.O kişinin isminin bir ehemmiyeti yok. Olsaydı Rabbimiz açıkça belirtirdi. Ki ismini net olarak bilmemiz gereken herkesi bildirmiştir. Görüyorsunuz ya, tek bir “gemi” kelimesine bile üç farklı ihtimal öngörüyoruz ve her biri ayrı kapı açıyor. Kur’an-ı kerim tüm zamanlara, tüm mekanlara ve tüm insanlara hitap edecek kadar diriyken, onun manasını kişi,yer, tarih aramakla, hatta uydurmakla kısıtlamak; hatadır.
Öldükten sonraki sözleri olarak okumuşsunuz zannediyorum. Mealleri karşılaştırırsanız, bunun tam öyle olmadığını görülüyor ablacım.
Şehrin ileri gelenlerinden olan, o koşarak gelip, halkı Hakk'ın elçilerine uymalarını öğütleyen ve kendisi de iman eden o adamın sözleri 20-25. ayetler, şu sahneyi görür gibi bir düşünün, o adamın sesinden dinleyelim olur mu ? elçilerin ve halkın gözü önünde söylenen bu sözler,
"Ey kavmim, gelin bu elçilere uyun. Sizden hiçbir ücret istemeyen, hiçbir menfaat beklemeyen bu elçilere uyun. Onlar doğru yoldadırlar. hem sonra ben beni yaratan Allah'a ne diye kulluk/ibadet etmeyeyim ki? Sonunda hepiniz hesap vermek üzere Allah'ın huzuruna çıkarılacaksınız. Ey kavmim! Ben O'nu bırakıp da başka ilahlar/tanrılar mı edineyim? Rahman bana bir zarar vermeyi dilerse, o sözde tanrıların şefaatleri bana hiçbir fayda vermez, onlar beni asla kurtaramazlar,. Şayet ben Allah'tan başka ilah edinirsem, büyük hüsrana uğrarım.
(Ey elçiler bilin ki) Ben sizin Rabbinize inandım, beni duyun bu sözüme şahit olun."
O salih kişinin bu konuşmasına ve Rabbe iman ettiğine biz de şahidiz artık.
O bu konuşmayı yaptıktan sonra, 26. ayete bakalım.
Esteuzubillah
Kîled hulil cenneh(cennete), kâle yâ leyte kavmî ya’lemûn(ya’lemûne).
kîle : denildi
udhuli : gir (gir-eceksin)
el cennete : cennet
kâle : dedi
yâ leyte : keşke
kavmî : benim kavmim
ya'lemûne : bilirler
şimdi bu ayeti bir de mealleri karşılaştırarak okuyalım. http://www.kuranmeali.org/36/yasin_suresi/26.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx
Gördüğünüz üzere bazı mealler, ayette yer almıyor olmasına ve "sen cennetliksin" diyenin kim olduğunun yazılmamış olmasına rağmen; adamı hemen öldürüp, cennetteki bir konuşmaymış gibi göstermişler.
Oysa adamın bu sözlerine karşılık, orada bulunan elçiler de "şüphesiz sen bu sözlerinde samimiysen, cennete gireceksin" demiş olabilir. Ki bu çok daha isabetli bir hal. Bunun üzerine, "keşke kavmim de Rabbimin beni bağışladığını ve bana ikramda bulunduğunu bilseydi" diyor. 28. ayette de adamın öldürüldüğüyle ilgili bir söz yok.
yani ez cümle, bu cümleleri cennetten söyleniyormuş gibi düşünmek zorunda değiliz ablacım hatta kıyamet kopmadan cennetin varlığından da sözetmemeyi ayetler öğretiyor. ne yazık ki meallerimizde çok fazla sorun var.
bize düşen, meal sahibinin aciz, kur'an'ın ise mu'ciz olduğunu bilerek, okuduğumuzun yalnızca bir çeviri olduğunun farkındalığıyla hareket etmek. tek bir anlamla kısıtlandığı takdirde, çoğu ayeti ıskalamış oluyoruz, üstüne dinimizle ilgili algı sorunlarımız ortaya çıkıyor. vesselam.
BeğenBeğen
13)
Esteuzubillah,
66. 67. ayetleri ayrı, kalan bölümü ayrı ele alalım.
İnsanın hamuru küfür ve imanla karılmış ve hangi yolda yürüyeceğimizin seçimi kendi irademize bırakılmıştır. İkisi arasında irade göstermek noktasında, Rabbimiz bize çok büyük bir nimet vermiş. Hucurat suresi 7. ayetin öğrettiği üzere, bize imanımız sevdirilmiştir. Yani küfrü seçen adam, seçtiğini sevemez, huzur bulamaz, kendi ömründen kendisi rahatsız olurken; imanı seçenler-müminler bu sıkıntıları yaşamazlar. Rabbin rızasını kazanmış olmak, insana şeref ve izzet olarak yeter çünkü.
ayette insana tanınan bu hakktan bir kez daha bahsediliyor ve zorla kimsenin iman ettirilmediğini; hakk yol için bile olsa iradelere tecavüz edilmediğini, kişinin kendi yolunu kendinin seçmesine karışılmadığı anlatılıyor. Bugün özgürlük naraları atanların, hümanistim diyenlerin, hoşgörülüyüm-saygılıyım vs diyenlerin hepsi halt etmiş gerçekten. Rahman, bütün nimetlerini hiç esirgemeden verirken; insana “O’nu yok sayma” imkanını dahi tanımış. Çünkü kul iman ve ibadet edecekse, şuurla olsun istiyor, zorla-menfaatle değil.
Bu 2 ayetle ilgili, Kur’anın pek çok yerinde farklı anlatımlar mevcut.
Bir de değinmeden geçmemek lazım; kimi insanlar “Allah isteseydi zaten beni müslüman yapardı, günahkar olmamı, kafir olmamı hem engellemedi hem de beni cehenneme mi atacak? hem demiyor mu, Allah dilediğini hidayete kavuşturur diye beni de kavuştursaydı, kavuşturmadı. ben küfürde kaldım. kalbime mühür de vurmuş zaten” gibi sorular içinde bocalayıp kalıyorlar. Birileri Allah’ı bir senaryo yazarına da benzetiyor haşa. Kimimize müslüman kimimize kafir rolu verip, hiçbir seçim hakkımız olmadan, dünyaya verilen rol üzere salıverilip, birbirimizle boğuşturuldğumuzu düşünüyorlar. Hatta daha da ileri gidip, Allah’In kafir kullarına karşı adaletsiz olduğunu söylüyorlar. Sizi bilmem de ben bu soruyla defalarca karşılaştım.
Bir kalbe mühür vurulmasını, kafirliklerine sebep olarak görenler; bu mührün onların yaşayışlaının bir sonucu olduğunu göremiyor. Yeryüzünde hangi dükkan kapatılmış durduk yere? Bir baktın mı tartını doğru mu tartıyorsun?
Bir de mealcileri dümdüz okuyup, üzerine hiç düşünmeden isyana sevk edilenler var. “Allah dileyeni doğru yola iletir, dileyeni sapkınlıkta bırakır” olarak anlatılmış olsa; bu tür gafletten sorular olmazdı değil mi?
Doğru yoldan uzaklaştırılmaya müstehak olup, bir de kibirle, Allah’ı adaletsizlikle suçlamak nedir?
BeğenBeğen
Hidayeti ve delaleti Allah dilediğine veriyor lakin kulun gidişatına göre oluyor eğer kul tercihini ne yönde kullanıyorsa Allah o kişiye o yolu açar işte kul burada dilediği için Rabbim ona veriyor. Allah Alim dir herşeyi bilendir sinedekileri bilendir kulu ne yapacak ne edecek her bir şeyi kendisine gizli olmayandır .
Allah kulluk etmek yerine dünyaya bir dalışla gitmeyin sonu kıyamet olan bu dünyaya bu bağlanış ne böyle yeryünüzde bu böbürlenme ne? Allah hakikatleri görebilmen için göz vermişken hiç görmeyecek hale getirip kör edebilir. Ayaklarınla doğru yola gideceğin takat veren Allah felç edebilir o kadar acizsiniz ey kullar. Şımarmayın Allah bi elinizden alırsa!
Oysa Allah belli güç vermişti de siz öylesiniz.
BeğenBeğen
Beni meşgul eden bir sorun var. Söylediğimiz bir söz karşıdakine nasıl ulaşır? Ayetlerde hem teselli olsun, hem de hidayeti verenin kim olduğunu bir kez daha hatırlatmak için; “iman etmiyorlar diye kendini harap mı edeceksin” gibi ifadeler var, pek çok defa tekrarlanıyor.
Ama insan anlatıp, bırakmayı beceremiyor sanki. Hz. Nuh’un oğlu hakkındaki ayetler gibi bir hal. Herşeye rağmen, insan üzülüyor. Hakkında bilmediğimiz şeyi soruyoruz – içyüzünü bilmediğimiz şeyi… Hz. Musa’ya yapılan uyarıyı hatırlıyoruz bu sefer de.
Tebliğin en güzel hali, hayatıyla -hal diliyle konuşmak. Bugünün dünyası kitap, internet, televizyon derken; birsürü boşluk barındıran düzlemler oluşturuyor.
Tebliğ etmenin en güzel halini bugün için bir de siz anlatır mısınız?
Cahide ablanın da bu konuda tecrübesi çok. Eğer paylaşırsanız, kardeşinize yardımı olur inşallah.
BeğenBeğen
Bu soruya inşaAllah daha sonra cevap verebilirim…
BeğenBeğen
Prof dr Ahmet ÖNKAL In “Rasûlullah’ın İslam’ a davet metodu
Kardelen yayınları
Bu kitabı okumanı tavsiye ederim kaynaklı güzel bir kitaptır.
Bu kitabı aktivite dersinde okumuştum çok faidelendim oysa dar bir zamanda okumuştum . İnşaAllah tekrar etmek istiyorum .
Cevap hakkını Cahide m versin
BeğenBeğen
En kısa zamanda okuyup, yazarım abla. Teşekkür ederim.
BeğenBeğen
Esteuzubillah,
ayetin, mezarlıklara mahkum hale getirilen bir surede olması çok manidar değil mi? “Kime uzun ömür verirsek, onun güç ve kudretini azaltıp, yaşayışını tersine çeviririz. (onu dünyaya geldiği zamanki gibi aciz hale düşürürüz) O müşrikler neden hala düşünüp de ibret almazlar? ”
Ömrün bitişinden, ömrü bitenlerden, mezarlarda un ufak hale gelen bedenlerimizden ibret almayı, müşriklere atfediyor ayet. Çünkü ölümden ibret almayanın, gözü dünyaya dikilmiş demektir. Gözü dünyada/dünyalıkta olanlar için Rabbin emirlerinden önceye koydukları şeyler vardır, bu da şirk değil de nedir? Hayatın bir adım sonra bitiverecek kadar net olduğunu bilirken; niye bin sene yaşayacakmışız gibi davranıyoruz? Dünyanın aldatıcılığına kanıyoruz.
Hz. Ali’den dinleyelim ;
“Kuşkusuz dünya, kaynağı çamurlu ve bulanık; güzel görüntüsüyle öldüren, gizemiyle çarpan, gururuyla engeller koyan, görünümüyle yok eden, gölgesiyle geçip giden, direğiyle eğrilen bir yerdir. Kendisinden nefret edeni; ona alıştırıncaya kadar korkutur, yatıştırıncaya kadar durdurur, ayaklarıyla tekmeleyerek tuzağına düşürür, ağlarıyla sımsıkı bağlar, öldürücü oklarını saplar. Kişinin boynuna ölüm ilmiğini geçirir ve dönülüp varılacak korkunç yere, sorgu yerine yani dar kabrine doğru sürükler. Böylece halef, selefini takip eder, ne ölüm öç almaktan; ne de yaşayanlar suç işlemekten usanır. Herkesin ameli birbirine benzer. Sonrakiler öncekilerin yaptıklarını tekrar işler, fani olur.
Dünya onu ayartır; sonunda işler biter, ömürler tükenir, dirilme zamanı yaklaşır. Derken insanları kabirlerinden, kuşları yuvalarından, sürüngenleri inlerinden ve yerlerinden çıkarır. O’nun emrine koşuşurlar, O’nun randevu yerine hızla gelirler. Kimseden çıt bile çıkmaz. Ayakta saf tutarlar. Kimse O’nun gözünden kaçmaz. Çağıran onları duyar. Üzerlerine zillet elbisesi muşlardır. Ruhî hallerine zillet ve gevşeklik hakimdir. Hileler tükenmiştir. Ümitler kesilmiştir. Ağızlarına gem vurulmuş, yürekler korkutan titremiştir. Yürekleri ağza getiren davetçinin sert haykırışı: “Bugün kıyamet! Hayrın hayırla, şerrin şerr ile karşılık göreceği gündür.” Kötüler cezalandırılacak, iyiler mukafatlandırılacak.
Kullar; kudretle yaratılır, kahırla terbiye olur, can çekişmesiyle ruhları alınır, bedenleri kabirlere konur. Orada çürüyüp toprak olurlar. Sonra yeniden diriltilir, tek tek hesaba çekilir. Mükafatla ya da cezayla karşılanır. ”
..
Bu arada tıp dünyası ve insanlar bu aralar “ömrü uzatmak” gibi delice fikirlere kapılmış durumda. “çok yaşa” diyorlar artık ve bu dileği lafta bırakmıyorlar. Çok yaşamakla hayır bulacakmışız gibi. Öleceklerine inanmak istemiyor hiçkimse. İnsanlar 20-30 sene daha fazla yaşamak istiyorlar ama o 20-30 senede ne yapacaklarını bilmiyorlar.
Yaşlandıkça, belimiz bükülüp, gücümüz kudretimiz vucudumuzu terk ettikçe, ibadetlerimiz bedenimize ağır gelir mi acaba? Öyleyse Ömrün uzun olmasını nasıl algılayalım? Olsa olsa, tevbeye daha çok fırsatın olması değil midir?Nefsin en büyük korkusu ölüm. nefis Allah’a karşı şeytana uymayı iyi biliyor ama ölümün gerçekliğini reddecek sözleri yok. Ölümle tehdit edin onu, diyorum ya “bu ezan, senin çağrıldığın son namazın ezanıysa?” diye. nasıl da utanç içinde kalıyorsun böyle söyleyince.
BeğenBeğen
68 de 67 ye bağlantılı olarak
Allah kuluna uzun ömür veripte geriye götürür deki yaşlılık dönemindeki halleri ele alıyor . Kul yaşlanınca aynı doğduğu hal üzere gelir artık ayakları tutmaz takati olmaz üstüne yemeklerini döker altını ıslatır cevresindekiler onun hal hareket konuşmalarına gülerler çocukkken nasılsa o hale gelen bir kişi oluyor.
O yüzdendir ki Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem yaşlılığın bunaklığından Rabbimize dualarında sığınmıştır. Rasûlullah ın bu duasını bilenler ve Onun vefat ettiği yaşta ölmek isteyen Ebu Bekir de o yaşta vefat etmiştir. Nurettin Yıldız hocanın bir sohbetinde dinlemiştim Rasûlullah ın eli titreyen ayakları tutmayan üstüne yemeğini döken sözleri kelimeleri bir araya getiremeyen bir kul olduğunu düşünürsek böyle bir Peygambere kim gidecekti o yüzdendir ki insan hayırlı bir ömür dileyecek ve Rabbine sığınacak .
Çok yaşa demişsin Ayşe cim
Bu çok yaşa sözü maalesef Bakara süresinde geçen bir ayette yahudilerin karakterlerindn bahsederken onlar diyor sadece bir kaç gün yanacaklarını sonrada cennete gireceklerini söylerler bizdede kendini günahsız kalbim temiz diyenlerde bu şekilde nasıl olsa ben iman etmişim varsın biraz cehennemde yanayım nasıl olsa cennete girerim diyen akılsızlar yok mu ?
Yahudiler onlar birde birbirlerine çok yaşa bin yıl yaşa gibi dilek ve temennilerde bulunurlar.
Onlar yaşayı çok seven ölümden korkan bir millettir .
Hapşırana çok yaşa onların kültürüdür .
Oysa bizde hapşiranın hamd etmesi vardı .
BeğenBeğen
(69-83)
Esteuzubillah,
Ayet “Biz peygambere şiir öğretmedik, kaldı ki şiir ve şairlik ona yakışmaz. Onun size tebliğ ettikleri sırf o öğüt, hak ve hakikati açıklayan Kur’an ilahi bir kelamdır.”
Mekke toplumunda söz sanatı-edebiyat halkın iyi bildiği bir şeydi. Hatta şairler korunur, kollanır, ahalinin ileri gelenleri ve putlar hakkında övgü dolu methiyeler düzmeleri karşılığında rahat içinde yaşarlardı. Bu yönleriyle, Mekkeliler Kur’an ayetlerinin nasıl bir dile sahip olduğunu görebiliyorlardı. Bir benzerini getiremeyecekleri anlıyor, hatta bunu tecrübe de ediyorlardı. Bu söze teslim olamadıklarından sözün değerini azaltmaya çalıştıklarından; peygamber efendimize “şairlik” suçlamasında bulundular. Yasin’in ilk 4 ayeti de Kur’an’ın Allah tarafından indirildiğini söylemişti ama bir kez daha o müşriklerin iddialarına cevap verilmiş. Bu konuyla ilgili Kur’an’da başka ayetler de var.
Necm suresi 3-4.ayetlerde de “Ve mâ yentıku anil hevâ, İn huve illâ vahyun yûhâ. – “O heva ve hevesine göre de konuşmuyor. onun söyledikleri, kendisine indirilen (ilahi) vahiyden başka bir şey değildir”
“Ve ma yentıku anil hevâ, in huve illa vahyun yuha”
Aklıma bir ayet daha geliyor,
Furkan 43,
BeğenBeğen
Güzel
Hatta öyle ki Kur an okunmasını isteyen ünlü bir şair kişiye Rasulullah aleyhi vesellem okuduğunda bu ne kahin sözü ne de şair sözüdür olsa olsa her şeyi yaratanın sözüdür eşsiz bir güzellik var bu söZlerede şehadet ederim ki Muhammed bir Peygamberdir.
İman edenler arasındadır.
Mesela araplar hurufu mukatta ları hiç sormamışlar çünkü ne olduğunu bildiklerinden oysa bizim milletimiz illaki bir yerde esrarengiz bir şey gördü mü acab bu ne şu neyi demek istedi gibi yeltenmelere gidebiliyor ya HU zaten Allah açıklamış daha neyin peşindeler ?
BeğenBeğen
Esteuzubillah
in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubîn(mubînun)
Li yunzire men kâne hayyen ve yehıkkal kavlu alel kâfirîn(kâfirîne).
Ona öğretilen şey sadece ve sadece bir hatırlatmadır (zikr) ve apaçık bir mesajdır.
Hayatta olanları uyarsın diye ve bu uyarıdan kafirlere de azap sözü gerçek olsun diye.
“yasin nasıl ölülere mahkum edillebilir” sorusuyla başlamıştık.
sure cevabımızı verdi.
“hayatta olanları uyarmak için” indirildiğini söyleyen bu ayetleri ne zaman hayatımıza taşıyacağız?
BeğenBeğen
Hayata mı ne zaman işleyeceğiz ?
hakkıyla Allah tan korkunca O nun gözetleyici olduğuna iman edince ihlas içinde olunca işte o zaman
Yoksa hayatın sadece bazı zamanlarında ( sıkıntı hastalıkk bela musibet ) anılırsa işte bu nankörlük değil de ne?
Hem Allah ın mekanında ye iç dolaş gez keyfince aklına geldiği zaman sadece an!
Bu şuna benzer bir kişiye o kadar iyilik yapıyorsun oysa karşılında sırtına saplanmış bir bıçak bu nasıl bir minnettarlıktır denilirse buna ancak nankör( inkar eden) denir .
Fi emanillah
BeğenBeğen
Son ayetler zorluyor demişsin
Aslında zorlanmamızın nedeni ne kadar kul olmuşım Allah a eksikliklikler cevrene baktığında ayetler bunca nimeti vermiş insanların vurdum duymazlıkları işte bu ayet beni anlatıyor sevinç gözyaşları bu kadar işte .
daha neyini inkar etmeye gidilir bir teşekkür ya başka bir şey değil sadece bu.
Aslında Allah ın buna ihtiyacı yok.
Allah kolaylık versin kardeşim terbiye bu terbiye bu terbiyeyi almak için az yanmaycağız az ağlamyacağız az mutlu olmaycağız her şey olacak önemli olan tutunabilmek bırakmamak.
BeğenBeğen
Ablacım son ayetlerle ilgili, birkaç kelime var, nasıl yazacağımı bulamadım, bulunca belki..
BeğenBeğen
Son bölümü çalıştım bugün tamamladım ama nasıl yazacağımı bilmiyorum. Kalan kısmı yazan olursa, onlara katkıda bulunmak isterim. Bu haliyle benden bu kadar diyeyim.
Hasret abla’ya ve Cahide abla’ya çok teşekkürler.
Allah razı olsun.
BeğenBeğen
Furkan suresi var sırada.
(zaten bu aralar bütün yollar o sureden ayetlere çıkıyordu)
BeğenBeğen
70 ci ayeti kerime:
Esteuzubillah
لِيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ
70- (Kur’an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve küfre sapanları üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir) .
Kur’ an Hayy( diri) olanlar için indirilmiştir. Kimlerdir bu Hayy diri olanlar düşünen tefekkür edendir bu kişiler Allah ın dediklerini dinleyen kendi kafalarına göre yol almayan elalem ne der önceden Allah ne der Allah ın rızasına bakılarak yapılan işlerin sahibi inkar etmeyen itaat edendir hayy olan diri olan . Demek ki bu kitaba uymayan ölüymüş demek ki dirilere okunan kitap kalpleri diri olana imiş ölü olana tesiri yokmuş. Hayatında Kur’ anı ne kadar koyulursa bi o kadar Kur an şahittir.
O gün insanlardan küfre sapanların bir bahaneleri olamayacak çünkü onlara şahitlik edecek bir kitabı yok .
Kuran nasıl şahit olur eğer o hükmü yerine getiriyorsan hatta Bakara ve Ali İMran suresinin şahitliği hadis ile mevcuttur. Nasıl şahit oluyor hayatında uygulanıyorsa.
İşte demek ki hem dünyada hem ahirette selamet yolu KUranı bir ölü gibi değil yaşayarak diri tutmak lazım imiş.
Ayeti Kerime
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ
71- Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece onlar, bunlara malik oluyorlar.
وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ
72- Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik; işte bir kısmı binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar.
وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ أَفَلَا يَشْكُرُونَ
73- Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi?
Kur’ anın uslubuna önce ilgi çektirir etrafına baktırır. Sonra muhataba bak bunlar hepsi senin içindi daha sonra bu doğru yol şu yanlış yol misaller verir şunlar şöyle kötülük yapınca hallleri şöyle oldu bak iyilik yapanlar ise mukafatı şöyle oldu daha sonra tekrar ayetlere yani etrafına bir bak sana şunları vermedik mi emrine amade kılmadık mı işte bu 71 ,72 ,73 , ayetlerde de tekrar bir bak sana ne vermişim ey Yasin (İnsan)
Hayvanları insanlara yararlı ve emrine kılmış sahipleri olmuşlar bı evcil hayvanların olmayıpta vahşi hayvanlar olduğunu bir düşünün dehşet olurdu insanın hayat diye bir özgürlüğü olmazdı ayrıca bu hayvanların sahibi oldukları gibi onlardan yararlanıyorlar kimilerini binek kimilerin etinden sütünden yününden yararlanıyorlar . Onlarda nice yararlar vardır şimdi taşıtlar olduğu için belki de binek olarak bize çok basit gelebilir oysa öyle değildir şu anda bile bir çoban koyunlarını otlatırken bineği olmadan gidemiyor. Atlar şimdi süs diye kullanılıyor olsada onların cihattan tutun da her bir işe yaradıklarını inkar edemeyiz . Hayvanların sütünden yararlanıyoruz mesela bir süt hayvanın yediklerinin fırçından ( midesinde bir yerinde süzülen) ve kanından oluşan mis gibi kokusuz vucuda yararlı olan tertemiz bir içeçek olarak geliyor. Arı çiçeklerden topaldığıyla kusuyor ve her derde deva bir besin çkkıyor.
Yinede şükretmeycekler mi ?
Müşrikler Allah ın bu hayvanlarını onların istifadesine sunduklarını biliyorlardı lakin kurban kesmeyi putlarına dil işe şükretmeyide Allah a yapıyorlardı oysa şükrün böyle olması mı gerekirdi. Ayrıca isteklerinide putlarına yapıyorlardı. Peki nimeti verene yapılması mı gerekmez mi ? O zaman Nimeti küfür olur ?
Subhaneke Allahumme ve bi hamdik estağfırullahe ve etubu ileyk
Ve ahıru da’ vana enil hamdu lillahi ve Rabbil Alemiyn
SadakAllahul Aliyyil Azim
BeğenBeğen
<<Müşrikler Allah ın bu hayvanlarını onların istifadesine sunduklarını biliyorlardı lakin kurban kesmeyi putlarına dil işe şükretmeyide Allah a yapıyorlardı oysa şükrün böyle olması mı gerekirdi. Ayrıca isteklerinide putlarına yapıyorlardı. Peki nimeti verene yapılması mı gerekmez mi ? O zaman Nimeti küfür olur ?<<
Bir sonraki ayetlerde tam da bunları söyleniyor. Onlar, sizi kim yaratttı dendiğinde "Allah" diyorlardı. Allah'ı biliyorlardı. Ama dupduru, tertemiz bir vahdet inancını kabul edemediler, atalarından öğrendikleri sebebiyle.
yasin'de yaratılışla ilgili olan 3 ayet, kur'an'ın başka bir yerinde yok. nasıl ifade edebileceğimi bulamadğım kısım da oralardı.
hayvanların hatırlatılmasıyla ilgili; surenin başından beri sayılan 7 nimetin yanına 8. olarak hayvanlar anlatıldı ve dünya hayatımızda eksik gedik bir şey bırakılmadı.
BeğenBeğen
Zaten hayatımızın içini ele aldığından KUr’ an rehberdir . Zaten bunu getiren elçide insan dı ki biz de Ona uyalım . Yoksa işimizi görmeyecek olan bir kitaptan neden bilgileri alalım ki veya melek olacak elçiyi nasıl örnek alacaktık . Birde Kur’ anın diğer kitaplardan farklı bir özelliği de kıyamete kadar devaö etmesidir . Hala şu anda bile bilinmeyen bir çok ayetlerin bundan 1400 yıldan önce bile ayetlerde geçmesidir . Vay bu kitap eskilerin kitabıdır diyen zihniyet ! Vay bu zamanda da mı olurmuş diyen zihniyet!
Vay kitabı kendine göre kılıf çeken zihniyet!
Vay biz o kitaptan anlamayız bu ancak hocaların alimlerin işidir deyip kendini soyutlamaya çalışan zihniyet!
Bu kendini soyutlama benim yerime ben anlamıyorum diyenler hoca alimler okusun diyen ile hıristiyan papazı yahudilerin hahamları arasında ne fark var .
Ah zihniyet Ah !
Oysa Kur’ an herşeye kafi ydi
Yeterdi bilseler
BeğenBeğen
Nimet, mün’im yani nimet verenle aramızda perde olmamalı ablacım. – yoksa dediğiniz gibi, idrakine varılmayan, şükrü edilmeyen, üzerine düşünülmeyen, bir ayet inceliğinde okunulmayan nimetler; akıl-mal-mülk-evlat- nefes-ömür-.. ancak küfre fırsat ve vesile olur. Kafir’İn bir anlamı da “nankör” değil mi zaten?
BeğenBeğen
وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنصَرُونَ
74- Yardım görürler umuduyla, onlar Allah’tan başka ilahlar edindiler.
لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌ مُّحْضَرُونَ
75- Onların (o ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir.
Bu ilahlar zavallıdır eğer onları kendi çıkarları yüzünden birileri yüceltmezse onlar birer zavallıdır. Onlar bu sahte ilahlara hürmet arkalarından gitmek için halkı çağırıp sapık bir yola sürüklerler. Oysa bu girişimler olmazsa hiç bir şeye yaramayn hüküm veremeyen olurlar putları ancak sapkınlar yüceltiyor . Oysa tek yüce hükümranlığı olan Allah tek ilah olan O’ dur.
فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
76- Öyleyse onların sözleri seni hüzne kaptırmasın. Gerçekten biz, onların saklamakta olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.
Ey Rasûlum sakın o müşriklerin sözleri seni üzmesin onlar gizliden veya açıktan sana şair kahin sihirbaz diyorlar oysa onlarda çok iyi biliyorlar ki semin davan hak dava doğru olduğunu çok da iyi biliyorlar lakin işlerine gelmediğinden ilahlarını yani putlarından vazgeçemediklerinden sana iftira ediyorlar. Onların yaptıklarının gizlisini de açığını da biz biliyoruz .
Bu putlar ne olabilir ?
bu putlar para evlat kariyer olabilir peki nasıl oluyor ?
Parayı kariyeri evladı kazanmak için islami değerleri çiğnerse o kişinin gayesinin dışına çıktığından Allah ın hükümlerini görmeZden geldipinden bir önceki putlara kesilen putlara dua edilen müşrik kafası çıkar yani nimeti veren Allah a sadece dil ile şükretmek ama iş faaliyete gelince putları öne geçirmek .
BeğenBeğen
أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
77- İnsan, bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu?Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir.
İnkar edenler bir daml nutfeden hemde pis bir sudan yaratıldığını bilmiyor mu ? Kendi çabalarıyla mı anne rahmindeki yumurtaya yapıştı et kemik organları kendisi mi oldu doğumu kendiliğinden mi oldu büyümesi kendiliğinden mi oldu? Bunların bir nizamının olduğunu bildiği halde neden yaratanına apaçık düşman oluyor.
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ
78- Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: “Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?”
Mekke müşrikleri daha önceki 48 ayette kıyamet ne zamanmiş gibi alay ederken burada da eline aldıkları çürümüş bir kemiği ellerine alip Rasûlullah ın karşısında ufalayarak biz böyle ufalıp toz gibi olduktan sonra mı dirileceğiz aslında burada bir inkar var onların Ahiret inancı yoktu onlar ölümden sonra dirlmeyi akılllarına sokamıyorlardı.
قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ
79- De ki: “Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir.”
Yani ey Rasûlum benim adıma konuş onlara de ki:
Siz bir damla sudan yaratanın gücü buna yetmez mi ? O hayvanında bitkininde insanında yaratılışını bilir.
İnsan çok acizdir muhtaçtır bir spermin zayıf olduğunda veya yumurta düEnli çalışmadığında hadi çocuk istesen de oluyor mu ? Olmuyor peki ona kim can verir yine Allah ?
Nice kısır denilenin ol demesiyle oluveren can verendir. Peki bu başkaldırışın sebebi ne ?
الَّذِي جَعَلَ لَكُم مِّنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ
80- Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz.
أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُم بَلَى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ
81- Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini de yaratmağa kadir değil mi? Hiç tartışmasız (öyledir) ; O, yaratandır, bilendir.
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
82- Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri, ona yalnızca: “Ol” demesidir; o da hemen oluverir.
فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
83- Her şeyin melekûtu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yücedir. Ve siz O’na döndürüleceksiniz.
O, ol dedi oluverdi göğü yeri her bir nimeti yaratan sonbahar kıştan sonra ölü olan şu anda yapraklarını dökmüş olan ağaçlar bitkiler ölümün delilidir . Ne zaman ki bahar yaz gelir tamam bu ağaç bir daha meyve vermez dediğiniz her bir canlıya can gelir tekrar dirilirler bu öldükten sonra dirilmeye bir ayet değil midir ?
Son ayet Allah ı tesbih yücelten bir ayettir .
Yüce Allah bizlere bunca nimeti veripte şükretmesini müşrikler gibi değil iman sahibi kul olarak hayatımızın her alanına O’ nun rızasını gözetme şiarımız olsun .
Subhaneke Allahumme ve bi hamdik estağfırullahe ve etubu ileyk
Ve ahıru da’ vana enil hamdu lillahi Rabbil Alemiyn
SadakAllahul Aliyyil Azim
Esselamu aleykum
BeğenBeğen
Aleykümselam ablacım. Cumamız mübarek olsun, bir olsun.
Bu ayetlerle ilgili abdest alıp geleyim, ayrı ayrı yazacağım.
BeğenBeğen
Esteuzubillah,
76 فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
Fe lâ yahzunke kavluhum, innâ na’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn(yu’linûne).
Öyleyse onların ileri-geri konuşmaları sakın seni üzmesin! Biz onların gizli saklı tuttuklarını da açığa vurduklarını da biliyoruz.
Hasret ablanın söylediklerine ek olarak ; tanıdığımız iyi bildiğimiz kelimeler olduğu için şu kısım üzerinde bir kez daha düşünelim istiyorum. Aslında “Kur’an’ı anlayamazsınız” diyenler çok utanmalı. Bakın kelimelere;
fe: artık
la yahzunke: seni mahzun etmesin (la olumsuzluk bildirir, la ilahe’deki gibi)
inna: muhakkak ki
na’lemu: biliyoruz (Alim ‘i hatırlıyoruz değil mi?)
mâ yusirrûne: sır olarak tutulanları, sakladıkları şeyleri, sırlarını
mâ yu’linûn: ve aleni olanları, açıkta olanları
Peygamberimiz hakkında konuşmaların ayyuka çıktığı bir dönem. Düşünsenize, yüzlerce yıldır yolundan sapmış, Allah’ı bilmelerine rağmen, Allah’ın yanına yada yerine geçirdikleri putlara kulluk eden bir kavim. Nesillerini dahi putlara kurban etmekten sakınmıyorlar. Bunu da “Allah’a yaklaşmak” için yapıyorlar. Allah’la aldatıyorlar yani.
İlahi düzen mahvedilince, küfür, zina, sarhoşluk, serkeşlik, zulüm ve kölelik de almış başını yürümüş…. (Demek ki ayetin yalnız kelimeleri değil, anlattığı hali de tanıyormuşuz, kendi halimizden.)
ayet, “Onar Allah’ı bırakıp, bir takım tanrılar edindiler.”
ayet “Halbuki onlar onlara asla yardım edemezler,”
Siz de bu halkın arasında 40 sene yaşamış, yapılanlara karşı durmaya çalışmışsınız.
Sizi şöyle anlatıyorlar birbirlerine: “O asla yalan söylemez.” diyorlar, övüyorlar hatta. Ama söylediklerinizi yalanlamak için yarışıyorlar birbirleriyle.
Allah’ın ayetlerini taşıyorsunuz, sözün en güzeliyle tebliğ ediyorsunuz. “Ölü çorak topraktan (33), hurmalıkları bahçeleri meydana getiren, nice pınarlar akıtan (34-35), topraktan ürünler bitiren (36), geceyi yaratan (37), güneşi kudretine bir delil olarak anlatan (38), ay’a hareket edeceği menziller takdir eden, onu bir kuru hurma dalına çeviren (39), zürriyetlerin taşındığı gemilerde zürriyetleri boğdurmayan (41-42-43-44), size nimet olarak mallar, mülkler, evlatlar veren (47), bunlardan bir kısmını infak edip, yeryüzünde düzenin inşasını ve kulların rızkını sizin ellerinize yükleyen (47), din gününün sahibi olan, öldükten sonra kabirlerimizden bizi kaldıracak(52), un ufak olmuş kemiklerden tekrar yaratacak olan (78),
Allah Celle Celalühu, “dirileri-nefes alanları uyarasınız” diye (70) size ayetlerini bildirmiş.
Anlatıyorsunuz. Kavminiz de anlıyor ama zor geliyor anlattıklarınız, halkın çıkarlarına ve anlayışına uymuyor. Hakaret ediyorlar, sapıtmakla, şairlikle suçluyorlar. Önünüzden arkanızdan konuşuyorlar! Bir kısmını duyuyorsunuz bu konuşmaların, onlar bile size ağır geliyor. Yüzünüze böyle söyleyenler, arkanızdan ne söylemez?
“Sakın o söyledikleri seni mahzun etmesin. Muhakkak ki biz onların sır olarak tuttuklarını da, açığa vurduklarını da çok iyi biliyoruz.” (76.)
Bu ayetle, insanların içinde tuttuklarının çok az bir kısmının açığa çıktığını da öğreniyoruz sanki değil mi? Sinelerdekini bilen Rabbimiz, biliyor, biliyor aklımızdan geçirdiklerimizi, korkumuzdan söylemediklerimizi. Elimizdeki taşı kime fırlatıyor oluşumuzdan biliyor, bizim ne denli mü’min ne denli müşrik olduğumuzu.
İnsan o kadar cahil ki, idrak edemiyor, şu an “biliniyor” oluşunu. Hesaba çekilecek oluşunu.
Yine de yıkmaz mı , kendine hiç bir faydaası olmayan putları?
Yıkmaz mı, şah damarından yakın olan Allah’tan uzaklaştıranları, gözünü boyayanları?
Yıkmaz mı, kendini Allah’la aldatanları?
Tüm bu nimetler için şükredilmesi gereken yalnız Allah’ken, kime şükredeceğini şaşırmış insan; kim için var olduğunu unutmuş insan, kendini kimin var ettiğini yok sayan insan, hayatta olmasına rağmen ölüymüş gibi davranan, atalarnın da uyarıldığı uyarıları (5-6) duymazdan gelen, görmezden gelen; görmezden geldiği için önüne-arkasına setler çekilmiş, kalpleri perdelenmiş olan (9) insan hakikati nasıl görecek? (9)
“Söylenenler seni üzmesin, mahzun etmesin. Senin duydukların bir kısmıdır, biz onların sır tuttukları şeyleri de biliyoruz.”
Cumamız mübarek olsun.
Bugün yaptığınız/yapacağınız her şeyi Allah’ın bildiğini bilerek yapın olur mu?
Aklınızdan çıkmasın bu sözüm, boynunuzun borcudur..
1 günlüğüne de olsa, kendinize bir bakın bakalım, bize gelen peygambere yaraşır bir ümmete mi, yoksa o sapmış-kaybolmuş kalabalığa mı benziyorsunuz?
BeğenBeğen
(Not: yazıda parantezle belirtilen ayet numaraları yine yasin’in ayetleridir)
BeğenBeğen
Hemen bu kelimeleri öğrenmişken; Yasin 76’dan sonra, En’am suresi 33. ayete de bakalım.
قَدْ نَعْلَمُ إِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذِي يَقُولُونَ فَإِنَّهُمْ لاَ يُكَذِّبُونَكَ وَلَكِنَّ الظَّالِمِينَ بِآيَاتِ اللّهِ يَجْحَدُونَ
Kad na’lemu, innehu le yahzunukellezî yekûlûne fe innehum lâ yukezzibûneke ve lâkinnez zâlimînebi âyâtillâhi yechadûn(yechadûne).
Ey peygamber, onların ileri-geri konuşmalarının seni üzdüğünü elbet biliyoruz. Onların yalanladıkları sen değilsin, O zalimler Allah’ın ayetlerini yalanlıyorlar.
–
la yukezzibune- ke : seni yalanlamıyorlar (tekzip kelimesini biliyoruz değil mi zaten?)
ve lâkinnez zâlimînebi âyâtillâhi yechadû: fakat, o zalimler Allah’ın ayetlerine kafa tutuyorlar, Allah’ın ayetlerini yalanlıyorlar.
Biz bunların seni üzdüğünü muhakkak ki biliyoruz. Sen üzülme, Onların yalanladığı sen değilsin, Onlar Allah’ın ayetlerini, ayetlerimizi yalanlıyorlar.
BeğenBeğen
Çok güzel Kur’ anın bir başka özelliği de işte budur aynı içerikte fakat başka bir konuyu anlatmak için farklı anlatır. Mesela bu kıssalarda çok olur . Musa aleyhi selam ın kavmi mesela anlatılırken çok yerde geçer lakin konu aynı gibi görünsede farklı bir mesaj verir.
Evet En’ am suresinide Yasin suresinin 76 ayetine benzer
Ve dahası da var .
Mesela onlar inanmıyorlar diye kendini parçalayacaksın
Şuara 3 ayette bu şekilde bir eziyet vardı
Mekke müşriklein ileri gelenlerinden Ebu Cehil e adamın biri bak demiş yanımızda şu anda kimse yok Muhammed in getirdiğine inanıyor musun ?
Ebu Cehil tabi ki biz onun hiç yalan söylediğini görmedik yalan da söylemiyor aslında kabul etmemizin sebebi ise kabenin anahtarı onlarda hacılara su vermede onların birde Peygamberde onlardan olursa o zaman bizim konumumuz ne olacak .
Velid bin Muğire muddessir suresinde onun nasıl peygamberimizin yolunu tıkamak için ayette defalarca nasılda ölçtü biçti yine ölçtü kaşlarını çattı yüzünü ekşitti nasılda ölçtü der ne yi ölçmüştü bu müşrik
Yalancı değil şair de değil
Ee olsa olsa biz buna öyle bir sihir yapıyor ki anne babanın evladın akrabaları birbirinden ayıran sihir yapıyor herkes buna inanır .
Vay ki vay oysa Allah o müşriki bekleyen azabı da çok şiddetli olduğunu söylüyor tıpkı Ebu Leheb gibi ..
BeğenBeğen
77.ayeti, Alak suresiyle birlikte okuyacağız inşallah ablacım. meslekten midir nedir, beni çok etkiledi.
BeğenBeğen
Ayşem bunu bende sabırsızlıkla bekliyorum…
BeğenBeğen
Hac suresi 5 ci ayet ve Mu’minun suresi 13,14 ayet onlarda da geçiyor zaten bilim le meşgul olanlar genellikle biyoloji dalı Allah ın varlığına inançları kat kat artıyor .
BeğenBeğen
Nutfenin geçtiği ayetleri seçtim;
Yazayım şimdiden,
Nahl 16/4, Kehf 18/37, Hacc 22/5, Mü’minun 23/14, Fatır 35 / 11 , Mümin 40 / 67, Kıyamet 75/ 37, İnsan 76 / 2, Abese 80/19…
Herbirinde farklı pencereler açılıyor. Nasıl desem, sadrım genişledi.
BeğenBeğen
Ayse kizim keske sizin gibi bu kadar bilgili olabilseydim diyorum MasaAllah Sen Cahidem ve Hasret cigim ne güzel kuran aciklamalari yaziyorsunuz .Iyiki sizler varsiniz Allahim yolunuzu acik etsin .Allah her zaman iyilerin arasinda olmamizi nasip etsin.Allahim senin gibi imanli ve kültürlü genclerimizin sayisini cogaltsin.Amin.
BeğenBeğen
Beni dahil etmeyelim ablacım. Yoksa Ayşe’yle Hasret’e ayıp olur..:)
BeğenBeğen
Estagfirullah ablacım, demeyin öyle ne olur. Bizde bişey yok, sadece çalışmak konusunda azim veren örneklerimiz var. Misal : Cahide abla. Onun da mutlaka, bilmedikleri bildiklerinden çok daha fazladır; hepimiz gibi.
Bilgi konusu çok çetrefilli bir mesele. Bir anda “kitap yüklü eşek” de sayılabilirsiniz, “yıldızlar gibi ışığıyla yol aydınlatan biri” de. Ki bizden istenen yalnız bilmek de değil. Rabbim ne kadar bildiğimizle değil, bildiklerimize ne kadar hürmet gösterdiğimizle ilgileniyor. Yazılanlar içinde,bilinmeyen pek bir şey yok ablacım. Hürmet gösterilmeyen meseleler var.
Biz uygulamada sorunlar yaşıyoruz, hayata nasıl geçireceğimizi bilmiyoruz. Hayatımızı kuracak ana sütun tevhid iken, bizim başka başka uğraşlarımız var ve ömür tükeniyor. Ömür her an bir an daha azalıyor. Nerde biteceğini bile bilmiyoruz. En son ne yaparken öleceğiz mesela?
Ablacım bilmek meselesi, imana dahil mutlaka ama kuru kuru bir iman yalnız bir iddiadan ibaret. İmanı olanın ameli de vardır, ki kuran’da “iman eden, salih ameller işleyenler” olarak birlikte anılır. Ne imansız amelin kıymetinden, ne de ameli olmayan imanın varlığından söz edilebilir. Öyleyse bir dua edeceksek birbirimize; ilmiyle amel edenlerden, ameli makbul olanlardan, Allah’ rızasından ayrılmayanlardan olalım diye edelim.
Allah razı olsun.
BeğenBeğen
Amin canim Allahim senin rizandan ayrilmayan kullardan olmamizi nasip eyle.Allah bütün müslüman kardeslerimizden razi olsun.Amin.
BeğenBeğen
Yasin Suresinin 77 – 82. ayetleri Kur’an’ın başka hiçbir yerinde benzeri olmayan bir anlatıma sahip.
Allah’ın yaratma sıfatının, bütün incelikleriyle ele alındığı bu ayetler beni ayrıca çok etkiledi.
Esteuzubillah,
أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
E ve lem yerel insânu ennâ halaknâhu min nutfetin fe iza huve hasîmun mubîn(mubînun).
Şu nankör adam kendisini nutfeden yarattığımızı hiç görmez mi? Şimdi o apaçık bir hasım kesiliyor.
Kur’an-ı Kerim’de “nutfe” kelimesi, “Nahl 16/4, Kehf 18/37, Hacc 22/5, Mü’minun 23/14, Fatır 35 / 11 , Mümin 40 / 67, Kıyamet 75/ 37, İnsan 76 / 2, Abese 80/19 ” ayetlerinde de geçiyor.
Nutfe, kelime olarak arapçada “bir damla birşey” anlamına geliyor, insanın en ilk hali. Ne zaman bu ayetleri okusam yahut tıp kitaplarını karıştırsam; benim imanıma iman katan bir husus bu. Basitleştirerek anlatmaya çalışacağım, inşaAllah başarılı olurum.
İnsan hücrelerinin tamamı 46 kromozomludur. Kromozom: genetik özelliklerimizi belirleyen yapı demek. Her canlı için sayısı belirlenmiş durumda ve bu sayı değişmiyor. Bu 46 kromozomun, 23 kromozomu babadan, 23 kromozomunu anneden geliyor. Bebeğe geçecek olan genetik özellikler, tamamen Rabbin takdiriyle gerçekleşiyor; ne annenin ne babanın bunda bir seçme noktaları yok. Belki bir gün bu olay hakkında ayrıca konuşuruz ama şimdilik kısaca şöyle anlatalım:
23 Kromozomlu yumurta ile 23 kromozomlu sperm birleştikten (döllendikten) sonra, zigot oluşur. Zigot, artık 46 kromozumu olan, yaşama yetisine sahip ve insanın bütün özelliklerini taşıyan hücredir. Zigot oluştuktan sonra ana rahminde yerleşip-büyüyeceği yere doğru yolculuğa başlar ve döllendikten 6.-12. günler arasında ana rahminde kendisi için hazırlanmış olan yatağına yerleşir. Bu 6-12 günlük süre içinde de bölünmeye devam eder ve kendini “bir damla birşey” haline getirir. Anne rahmine yerleştikten sonra bölünerek, çoğalır ve önce embriyoya, sonra fetusa doğru gelişim gösterir. Bilimin bugün için, bu konuda bildikleri hala çok kısıtlı, bildiğimiz kadarı bile bizi Rabbimizin rahmetinin sırları karşısında hayran bırakıyor.
Yumurtanın döllenme ihtimalinin olduğu süre: her ay 12-24 saatlik bir süredir, Bu süre içinde hangi spermin yumurtayı dölleyeceği tamamen saklı. Bu seçimin neye göre yapıldığı da öyle. Yumurta hücresi tek bir spermle döllendikten sonra, diğer spermlerin girişini önlemek için, dışında bir kabuk oluşturuyor ki insan nesli 46 kromozomlu olarak devam edebilsin. Döllenmeden yani yumurta ile spermin birleşmesi gerçekleştikten sonra, 30.saatte oluşan zigot bir yarıklanma gösterip, bölünerek, önce 2 hücreli, sonra 4 hücreli, sonra 8 hücreli sonra 16 hücreli “Morula” evresine geçiyor.
Morula latince de “dut” demek. Dut’u bir gözünüzün önüne getirin, nasıl tanecik-tanecik yapıya sahipse, bebeklerin ilk halleri de öyle. Bu süreç 3-4 gün kadar sürüyor.
4-5. günlerde bu dut şeklindeki yapı, kendi içinde bir boşluk oluşturup, bu boşluğun sıvı ile dolmasını sağlıyor. Artık içi sıvı dolu olan, etrafı hücrelerle sarılı bir yapıdan bahsediyoruz. Bu süre boyunca hem bu işleri yaparken, hem de anne rahminde hazırlanmış vaziyette bekleyen yatağına doğru hareket ediyor. 5. Günde Etrafında sarılı duran duvar kayboluyor ve 6. günde anne rahminde bahsettiğim yatağına ulaşıp, kendisini oraya bağlıyor, oraya tutuyor. Zamanla anne karnındaki bütün ihtiyaçlarını karşılayacak olan plasentayı da oluşturuyor, damar bağlantıları kuruyor. Artık biz ona embriyo diyoruz, zamanla fetusa doğru binbir sırrıyla ve bütün güzelliğiyle büyüyor. Doğduğunda da size emanet edilen, o koşulsuz sevdiğiniz nur topu oluyor. İşte bir vatandaş böyle büyüyor 🙂 🙂
Bu açıdan “nutfe” kelimesini, “döllenmiş yumurta hücresi” olarak anlamak isabetli. “bir damla birşey” tam da bu anlattığımı karşılıyor, biz bütün bu bilgilere daha yeni yeni sahip olurken; Kur’an-ı Kerim zaten çoktan anlatmış oysa!.
Kur’an-ı Kerim’in benim çok önemsediğim bir özelliği var, O müfesser ve müfessir bir kitap. Ayetler hem bize bizi anlatırken, hem de birbirlerini tefsir ediyor. Bakın yine “halak” yani “yaratma” sıfatının öğretildiği; Kur’an-ı Kerim’in de indirilen ilk ayetleri olan Alak suresinin ilk 5 ayetine de bakalım.
Alak suresinde, Rabbimiz, “alak” tan yaratıldığımızı söylüyordu. Alak ve Nutfe arasında birbirini takip eden bir anlam farkı var.
Alak: alaka’nın çoğul hali. Alak: alaka, ilgi, bağ kurmuş, yapışmış- tutunmuş şey… anlamına geliyor. Embriyo yani. Ve yine bu “alaka”nın bizim anladığımız şekilde; “ilgi, sevgi,şefkat, merhamet” gösterilmesi anlamı da var ki şüphesiz Rabbimizin her birimize olan alakası aşikardır. İnanın bu konu üzerine sayfalarca konuşsak bitiremeyiz ama Yasin 77. ayete geri dönelim : )
“İşte kendisini bu bir damlacık şeyden yarattığımız insan, hiç görmez mi bunu? Hiç düşünmez mi nutfeden yaratıldığını? Şimdi tutmuş, apaçık bize düşman kesilmiştir, hasımlık etmektedir”
Nasıl bir sitem, değil mi?
Vesselam.
Not: Bu notu düşmeyi kendime vazife olarak görüyorum. İslami hassasiyetlerimizin bizi bir araya getirdiği ve çoğunluğu hanımların oluşturduğu bu sitede bunu söylememi ayıp karşılaşmazsanız,
Doğum kontrol yöntemlerinden spiral (ria) olarak bilinen yöntem; yumurtanın spermle birleşip döllenmesini engellemiyor. Yani hayat hakkı, nefes hakkı, yaşama yetisi olan 46 kromozomlu canlı oluşuyor. RİA ‘lar o nutfenin, ana rahmine tutunmasını, alak’a dönüşmesini, alaka-bağ kurmasını engelleyerek, düşmelerine, ölmelerine sebep oluyor.
Nefis, nefes alan şey, demektir ve bizim iman ettiğimiz dine göre; bir nefsi öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir. Kararı size bırakıyorum. Allah’a emanet olun.
BeğenBeğen
Nasıl yani ayşecim hormonlu spiral (mirena) damı aynı? 😦 bir de bir komşum 3. çocuğun u doğum yaptıktan sonra(sezeryanla) eşi ve dr. ısrarı üzerine istememesine rağmen tüplerini bağlattı.bunun vebali varmıdır?
BeğenBeğen
Evet ablacım, aynı. Ben açıklamalarını yazayım size, buyrun.
HORMONLU RİA ( MİRENA ) SPİRAL: T şeklinde günde 20 mikrogram levonorgestrel (toplam 52 mg içerir) salgılayan spiraldir. İçerdiği hormon içeriği nedeniyle rahim iç zarı ( endometrium ) incelterek yaptığı değişikliklerle
döllenmiş yumurtanın yerleşmesini engeller. http://www.mustafatorgac.com/aile-planlamasi-antalya.i272.hormonlu-ria-mirena-spiral
Bunların hormonsuz olanları da, rahim içerisinde sürekli bir yabancı cisim etkisi yaratarak, inflamasyon oluşturur ablacım. İnflamasyon olan yerde, implantasyon yani, döllenmiş yumurtanın yerleşmesi gerçekleşemez.
İkinci sorunuza ilişkin;
Tüp ligasyonu yapıldığında, yumurta ile sperm birleşmesi, döllenme olmuyor. Yani Ria’daki gibi, küretajdaki gibi bir öldürme kesinlikle söz konusu değil. 3 sezaryenden sonra tüp ligasyonu öneriyoruz çünkü defalarca rahime girişim yapıldığı için, bir sonraki olası gebelik hem anne hem de bebek açısından çok riskli hale geliyor.
Vebal konusunda ben birşey söyleme yetkisinde değilim ancak hiçbir sağlık riski olmaksızın-durduk yere tüp ligasyonu yapılmasını fıtrata müdahele etmek olarak görüyorum.
BeğenBeğen
http://www.doktorsitesi.com/makale/hormon-iceren-rahim-ici-arac
BeğenBeğen
verdiğin bilgiler çok önemli ve güzel bilgiler ayşeciğim Allah senden razı olsun. hergün birşeyler öğrendiğimiz bu blogda senin bilgilerinle daha da kendimizi geliştirmeye başladık.
not olarak yazdığın konuyu doktorlar bayanlara uygulamadan önce açıklamalı bence.
BeğenBeğen
Rica ederim ablacım. Cümlemizden razı olsun Allah.
Doktorlar açıklamalı konusunda; önce hanımlar sormalı diye düşünüyorum.
)
BeğenBeğen
Allah razı olsun.canım kalemine, yüreğine sağlık …ben şimdi bunu öğrendim ya ne yapmalıyım bu konu da bilmiyorum.2 çocuğum var hipotroidi hastasıyım 8 senedir 😦 sağlık sorunum yüzünden çok korkuyorum…gebelikten 😦 diğer yöntemler güvenmiyorum.biliyorum takdir Allahındır o dilerse olur elbet…
BeğenBeğen
Ablacım sıkıntılı bir konu bu. Ben anlatayım, ne yapılacağına siz karar verin.
Bakın biliyorsunuz, bugünün dünyası belli bir haftaya kadar küretaja müsade ediyor. Sanki o güne dek anne karnında duran bebek “bir insan değil, bir canlı değil”miş gibi, bir gün önce canlı saymadığını, bir gün sonra canlı sayarak; bir gün önce öldürebileceğini, bir gün sonra öldürülemez olarak görüyor. İşin ne kadar akıl dışı, vicdana muhalif olduğu açık oysa, değil mi? İnanın artık, övünür gibi söylenen birşey, küretaj sayısı, bir görseniz ah.. bir görseniz.
Bu yüzden “yaşayan, büyüyen, anne rahmiyle bağ kuran varlığı belli bir haftaya kadar canlı saymayan” bir zihniyetten 5-6 günlük embriyoyu canlı olarak görmelerini beklemek de akıl dışı.
“Ria gebeliği önler” de tabi “ama nasıl?” diye, erkek kadın aile sahibi bilinçli herkes sormak zorunda.
Ria olmasa, yaşayabilecek olan canlı, sizin evladınız, rianın etkisiyle ölüyor, öldürülüyor. Bu ayet “nutfenin” canlı olduğunu söylüyor bakın. Ablacım bizler müslümanız. Kırdığımız bir tavuk yumurtası değil, insan canı, hem de erkek ile kadının canından kanından olan , imtihan vesilemiz olan evlat.
Bu konuda hüküm, “bir nefsi öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” olarak kesilmiş ve rianın küretajdan tek farkı, birinin 5-6 günlükken, rahimle bağını kurmaya çalışırken öldürmesi, diğerinin yasal olarak müsade edilen süre boyunca yapılıyor olması. Ria ne güvenirlik bakımından ne de diğer açılardan, alternatifi olmayan bir yöntem kesinlikle değildir. Bu konuda daha detaylı araştırma yapmanızı, kardeşiniz olarak öneriyorum. Allah yardımcınız olsun ve hastalığınız için şifa versin.
BeğenBeğen
😦 canım doktora sormuştum kayma olurmu diye o da kaysa bile hormonlu olduğundan koruması devam eder dedi bu da konumuzu açıklıyor galiba hani spiralın sadece döl yatağını kapattığını söylerlerdi ya yalanmış demek ki 😦 bilmiyordum.Allah affetsin…
BeğenBeğen
ablacım bu yorumu yayınlama lütfen ayse hanıma özelden sormak isterim
BeğenBeğen
Aysecim sana bi kaç sorum olacaktı.senin için mahsuru yoksa mail adresini alabilirmiyim
BeğenBeğen
Şimdi ne yapacağımı şaşırdım. Ayşe sana cevap vermiş 😦 oku da sonra sileyim canım.
BeğenBeğen
Kayma meselesi değil ablacım. Kayabilir, kaysa da hamilelik olmaz, doktorunuzun dediği gibi. RİA nın gebeliği önleme mekanizması, hacim olarak kapladığı/bulunduğu yerle ilgili değil. Zaten RİA küçük bir alet biliyorsunuz. Mekanizması yabancı cisim etkisi oluşturarak, inflamasyon yapması ve her gün belli bir miktar hormon salgılayarak, rahim duvarının; gebelik olsa bile- oluşan zigotun-nutfenin yerleşebileceği yatağı engellemesi. Rahim, her ay kendini olası gebeliğe karşı hazırlar suzan abla, duvarını kalınlaştırır, bebeğin yerleşeceği ve beslenmesini sağlayacağı şekilde kendisini geliştirir. Eğer döllenme olmazsa, bu kalınlaşan, kanlanan yapı, döllenmemiş yumurta ile birlikte adet kanaması olarak atılır.
Ria’daki hormon, rahim duvarının incelmesine neden oluyor. Yumurta döllense bile, nutfe için rahimde yerleşecek yatak olmuyor, yerleşemeyen zigot atılıyor.
Ria adet kanamasını azaltır ya mesela, çünkü rahim duvarını incelttiği için, her ay daha az kanamayla temizlenmeyi mümkün kılıyor.
Bu konuyu konuşmak durumunda kaldığımız için özür dilerim, bir zamanlar sorgusuz sualsiz bütün kadınlara ria takmaya çalışan bir zihniyetin elindeydik ve malesef o rialar yıllarca kadın vücudunda kaldı halen de duranlar var. Bu esnada doğabilecek olmasına rağmen düşen embriyolar var. Bu yüzden yazmam gerekir diye düşünmüştüm. Bu tür konularda müslüman bir bireyin çok çok iyi sorgulaması lazım. Doktorlar açısından günde 100 kişiden hangisinin bu hassasiyetleri taşıdığını tartmak için vakit dahi yok, zaten sistem bu tür bir hassasiyet taşımayı mantıklı da görmüyor. Siz talep edip, sorarsanız, bu mekanizmayı anlatırlar yada internetten de bu konuyla ilgili her tür bilgiye fazlasıyla ulaşabilirsiniz.
Allah yardımcımız olsun.
BeğenBeğen
afedersin ablacım hata ben de jeton köşelidir de 😛 belki birkaç özel soru daha sorarım diye adres istemiştim…Allah razı olsun bilgiler için…
BeğenBeğen
Araştırayım inşallah gülüm…Allah razı olsun çok haklısın… Allah ilmini yüceltsin…
BeğenBeğen
Böyle mucizeleri görüpte hala Allaha inanmayanlari Allah islah etsin.
BeğenBeğen
Esteuzbillah,
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ
Ve darebe lenâ meselen ve nesiye halkah(halkahu), kâle men yuhyil izâme ve hiye remîm
Kendisinin nasıl yaratıldığını unutup, örnek veriyor! “Kim can verecek bu un ufak olmuş kemiklere?!” diyor.
قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ
Kul yuhyîhellezî enşeehâ evvele merreh(merretin), ve huve bi kulli halkın alîm(alîmun).
De ki; “Onları ilkin kim yarattıysa, O Can verecektir.O yaratmanın her türlüsünü iyi bilir. ”
Daha önce bahsettiğimiz gibi, Mekke halkı Allah’tan habersiz değildi. Onlara “sizi kim yarattı” diye sorulduğunda “Allah yarattı” diyebiliyorlardı ancak putlara kulluk etmekten, putları aracı kılmaktan vazgeçmiyorlardı. Ahiret inancı, hesap bilinci, ibadet şuuru yoktu. Neden yaratıldığını bilmeyen, niye öleceğini, nasıl diriltileceğini nerden bilsin?
Yasin suresinde 49-65. ayetler arasında kıyamet-diriltilme-mahşer-hesap-cennet ve cehennem anlatılıyor. Mekke halkı da daha önce helak edilen kavimlerin yaptığı gibi bu ayetlerle dalga geçmiş, peygamberimize “bu un ufak olmuş kemiklere kime can verecek??” diye alay etmişlerdi.
Onların bu alayı ve sorusu karşısında, verilen cevap;
“Onları ilkin kim yarattıysa, O can verecek. ”
Müşrikler, “seni kim yarattı” denildiğinde; Allah yarattı, derler. Bu o gün de böyleydi, bugün de böyle. Ancak hayatlarını ahirete göre düzenlemeleri gerektiği istendiğinde, sanki ahiret yokmuş gibi, sanki diriltilmeyeceklermiş gibi yaşarlar.
“O yaratmanın her türlüsünü iyi bilir.”
Subhanallah.
Ey kul, sen hiç yoktun, seni yoktan var ettiler. Şimdi vardan var edemeyecekler diye mi düşünürsün?
Sen bir damla birşeydin, nutfeydin, Rabbinin seni yarattığını ve yaşattığını tanıyorsun da, seni yeniden dirilteceğine mi inanamıyorsun? İnanıyorsan e o zaman ne bu halin? Bak şu un ufak olan kemiklere; diriltildiklerinde onların yüzakı olacak neleri var? Ne götürmüşler dünyadan? Onları bize misal vermek yerine, kendin “un ufak olmadan önce” onlara bakıp ibret al.
Biz bunun nasıl olacağını düşünemiyoruz, aklımızın acizliğini bari idrak etsek !
Allah yaratmanın her türlüsünü iyi bilendir. Yoktan var eden, elbette vardan da var edecektir.
80. ve 81. ayetlerde de “yaratmanın her türlüsü” konusu işleniyor. Onlarda bu konuya tekrar gireriz inşaAllah.
hayırlı sabahlar.
BeğenBeğen
hayırlı sabahlar ayşeciğim, akıl ve nefis nasıl bir şeydir. akıl gördüğü halde, anladığı halde doğruya gitmemekte direnir. yada, nefsin pençesindeki insan, aklının doğrularına uymamakta direnir. gaflet uykusu bu olsa gerek. bir damla su ile başlayan insan hayatı, kemikleri toza dönüşmüş olarak son bulur. aslında son değil, gerçek bir başlangıçtır bu. Rabbim hepimizi derin uykudan uyandır.
seni yetiştiren anne babanın ellerinden öpüyorum ayşeciğim.
BeğenBeğen
Ayette geçen “O yaratmanın her türlüsünü iyi bilir” cümlesine dair örnekler okuyoruz 80-82 arasında.
Esteuzubillah,
الَّذِي جَعَلَ لَكُم مِّنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ
Ellezî ceale lekum mineş şeceril ahdarinâren fe izâ entum minhu tûkıdûn(tûkıdûne).
O yaş [merh ve/veya afar] ağacından sizin için ateş çıkarır. Nitekim siz de onunla ateş yakarsınız.
Yaratmakla ilgili, insanın yaratılışı hakkında “nutfe ve alak”tan kısaca bahsetmiştik. Şimdi insanın hizmetine sunulanlardan bahsediliyor ki zaten yasin suresinde daha önceki bölümlerde; bitkilerden, ekinlerden, hayvanlardan, gemilerden, pınarlardan, bahçelerden, güneş ve aydan bahsedilmişti.
Yaş ağaçtan sizin için ateş çıkarır. Bu olayı da en az bi bebeğin oluşumu kadar inceleyebiliriz.
O dönemlerde, merh veya afar ağacı denilen, ağaçların dallarını birbirine sürterek, ateş yakıyordu insanlar.
Yaş ağaç, su taşıyan ağaçtır, su ki ateşi söndürür. Ancak su hidrojen ve oksijen atomlarından oluşur. Bu elementlerden, hidrojen yanıcı, oksijen yakıcı olmasına rağmen; birleşmeleri halinde oluşan su, söndürücüdür, ferahlatıcıdır, yaşamın devamı için elzemdir. Bu ağaçlar kuruyup, kuru dallar haline geldiklerinde ise, birbirlerine sürtülüp, ısındıklarında tekrar yanıp, ateş olurlar.
Allah bu iki zıt şeyi birbirinden yaratır ki O yaratmanın her türünü bilendir. Yoktan var etmeyi, vardan varetmeyi, varları yok etmeyi, zıtlardan zıtları yaratmayı şüphesiz ki bilir.
Bir diğer boyutu da; bizler de yaş ağaç gibi değil miyiz yaşarken?
BeğenBeğen
Esteuzubillah,
أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُم بَلَى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ
E ve leysellezî halakas semâvâti vel arda bi kâdirin alâ en yahluka mislehum, belâ ve huvel hallâkul alîm(alîmu).
Gökleri ve yeri yaratan Allah, onları yarattığı gibi insanları da yeniden diriltmeye kadir değil midir? Elbette kadirdir. Çünkü O herşeyi yaratan, herşeyi bilendir.
—
Kur’an-ı Kerim’in müfesser ve müfessir oluşuna dair bir örnek daha görmüş olalım. Göklerin ve yerin yaratılmasıyla ilgili olarak indirilen ayetlere baktığımız zaman Mü’min suresi 57. ayeti görürüz. Bakın ne diyor?
Esteuzubillah,
لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Le halkus semâvâti vel ardı ekberu min halkın nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Göklerin ve yerin yaratılması elbette insanın yaratılmasından daha büyük (bir olay)dır ama insanların çoğu (bunun ne anlama geldiğini) bilmezler.
Yasin 81’de cevabı belli bir soru gibi sorduğunun esas cevabı Mümin’ 57 de. Göklerin ve yerin yaratılması,elbette insanın yaratılmasından da tekrar diriltilmesinden de büyük bir iştir.
Rad suresi 2. Ayete bakalım hele,
Esteuzubillah,
كُلٌّ يَجْرِي لأَجَلٍ مُّسَمًّى يُدَبِّرُ الأَمْرَ يُفَصِّلُ الآيَاتِ لَعَلَّكُم بِلِقَاء رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ
Allâhullezî refeas semavâti bi gayri amedin terevnehâ summestevâ alel arşı ve sehhareş şemse vel kamer(kamere), kullun yecrî li ecelin musemmâ(musemmen), yudebbirul emre yufassılul âyâti leallekum bi likâi rabbikum tûkınûn(tûkınûne).”
Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş’a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah’tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır.
–
Öyleyse, siz ne diye şaşırıyorsunuz? Yaratmanın her türlüsünü bilen, yoktan var eden, vardan var eden, zıtlardan zıtları vareden, semavatı direksiz olarak yükseltip Arş’a istiva eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren,seni bir nutfeden ana rahminde yaratıp can veren, nefes veren, sonra da öldürecek olan Allah, seni un ufak olmuş kemiklerden dirltmeye muktedir değil midir?
Elbette O tüm eksik sıfatlardan beridir. Kadir’dir ve Alim’dir.
Elhamdulillah.
BeğenBeğen
Resullullah’In İslam’a Davet Metodu (Prof. Dr. Ahmet Önkal) kitabından, aklımdaki sorulara dair bulduğum cevapları da paylaşayım. Ne demişti; “enfikû mimmâ rezakakumullâhu” 47. ayet “Allah’ın size verdiği rızklardan verin.”
“Resullullah kendisine sorulan sorulara, yapılan tekliflere çoğu zaman kendinden hiçbir şey katmaksızın, birkaç ayet okumakla karşılık verirdi. Bir keresinde Mekke’liler adına ileri gelenlerden Utbe b. Rabia, Resullulah’a gelmiş, gayesi mal, mülk, kadın, para, mevki, başkanlık ise hemen vermeye hazır olduklarını, sadece şu iddialarından vazgeçmesini istediklerini bildirmişti.Rasulüllah, ona sözlerini bitirip, bitirmediğini sorduktan sonra, besmele çekerek, “Fussilet” Suresinin başından okumaya başladı. Okunan ayetler Utbe’yi öylesine cazibesine almış, tesir sahasına dahil etmişti ki, Ad ve Semud’u çarpan yıldırımdan bahsedilirken; utbe aynı akıbet hemen kendi başına geliverecekmiş gibi endişeleniyor, Hz. Muhammed’e tilaveti durdurması için Allah aşkına yalvarıyor ve hemen kaçıyordu. ”
Kitapta başka örnekler de var, anlatmanın nasıl olması gerektiğini öğreten ve özetleyen örnekler.. Bizim de yolumuz bu olmalı. Kur’an yıldırımdan bahsederken, o yıldırım o anda kendisini de çarpacakmış gibi kaçımız hissediyor? Yada şöyle soralım, Kur’an-ı biz okuduğumuzda, dinleyenlerden -kendimiz de dahil- o yıldırımdan ötürü kaçımız bu şekilde şiddetle endişeleniyor. Peygamberimizin ağzından bunlar çıktığında, kavmi biliyordu ki; “Muhammed’in söylediği doğrudur.” Bizim ağzımızı temizlemiz şart önce. Teblig eden dahi, kendi teblig ettiğine inanmıyorsa, hürmet göstermiyorsa; dinleyen neden inansın, nasıl insansın.
Daha sonra işi en doğruyu en güzel şekilde anlatan, apaçık bir öğüt ve hatırlatma olan, Kur’an-ı Kerim’ e havale etmek yeterli. Kur’an’dan konuşmak zorundayız, Kur’an-la konuşmak zorundayız. Efendimizin yaptığı gibi.
BeğenBeğen
Bazı toplumlarda bunu çok görüyoruz sohbeti kesmemiz için göz işaretiyle uyarı mı demezsin sonrasında kenara çekilip neden göz atıp kesmeye çalışıyorsun diye sorulduğunda insanlar sıkılıyorlar😞😞
Ne acı değil mi? Oysa söyle söyle diyen daha çok oluyor.
Hakikatleri söylerken ürperen kalpler laZım bir kıvılcım .
Arada böyleleri oluyor. İmtihan.
BeğenBeğen
Hasret abla, hani ayetlerin mekki ve medeni olmalarından kaynaklanan, hem içerik hem de üslup açısından farklılıkları var ya, mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Mekki ayetler, ibadetlerin ayrıntılarından çok, tevhid inancının sapasağlam şekilde inşa edilmesini hedefler ki risaletin mekke döneminde inmişlerdir..
Medeni ayetler ise, artık müslüman olduğunu bilen inslara islam’ın nasıl yaşanacağına dair konuların öğretilmesine ağırlık veriyor.
Kendi adıma ben, halen mekki ayetlerle tarafından, tevhidi özümsemekle meşgulum.
Bu olmadan, birine bir söz söylemenin çok manası yok. Tevhidi bir bilinç kurulmamışsa, insanlara sabah namazının kaç rekat olduğundan bahsedilmesi sıkıcı geliyor malesef.. Ve biz bugün bunun acısını yaşıyoruz
BeğenBeğen
Muhakkak zaten ilk okunan surenin Mekki ve Medeni oluşunu zaten ilk açılışta öğreniyoruz bazen mufessirler kimisi mekki kimisi medeni deyipte kararsız kaldıkları sadece çok az sayıda surelerde yok değil.
Tabi ki de güzel olur .
BeğenBeğen
Yorumları okunmasına dair çağrınızı görmüştüm de ertelemiştim. Sonuncu ihtarı görünce artık okumamın zamanı geldi dedim. : )
Ayşe ve Hasret hanımların yorumlarını okudum istifade ettim. Allah razı olsun. Tefsir kitabım olmadığı için Yasin suresinin mealini yorumlarda okuduklarımın ışığında bir kere daha okudum. Bu tarz paylaşımları çok beğeniyorum. : )
BeğenBeğen
Allah razı olsun,
o zaman ben de size kocaman bir kütüphane hediye edeyim, içinde tefsir, hadis, fıkıh, kelam, akaid, tarih ve birçok muhtelif konularda kitaplar mevcut. Çok sayıda tefsirden oluşan tefsir külliyatı da var.
buyrun: http://ge.tt/1PbnKHH/v/0
BeğenBeğen
Bugüne kadar hiç kütüphane hediyesi almamıştım. : ) Çok mutlu oldum, gerçekten. Allah razı olsun. ❤
Benim için gerçekten çok değerli bir hediye oldu. :
BeğenBeğen
Rica ederim. Ben de sürekli içindeyim bu kütüphanenin: )
Belirtmeden geçmeyeyim, içinde çok fazla kitap var ve malum her yazılan doğru değil. Ölçüp, tartmak, karşılaştırmak, en doğrusunu almak bizim vazifemiz. Allah yardımcınız olsun. Beni de çok sevindirdiniz : )
BeğenBeğen
Birde şu var pc nize indirin derim bende bunda çalışıyorum.
http://www.ikraislam.biz/kitap.php?kitap_id=74&Kitap=Ikra-Islam-Ansiklopedisi-v-4
BeğenBeğen
ben açamadım sayfayı ingilizce yazıyor birde
BeğenBeğen
Kardeşim kütüphaneyi bilgisayarınıza indirmeniz gerekiyor. Açılan sayfada “download” yazısına tıklayın, o yaklaşık 1 saatte indirir. Daha sonra winrar programıyla inen dosyayı, masaüstünüze çıkartıp, kullanabilirsiniz.
BeğenBeğen
Oy benim yuzunu gormedigim gonul gozumunden gul yuzlu ablam…senden ayse ablamdan hasret ablamdan Rabbim razi olsun okuyuo istifade ediyorum elhamdulillah..hakli oldugun sitemini gorunce yazdim hemen ablam okuyorum ve herkezede anlatiyorum…hatta benim yaramaz oglum gecelri uyumadigi icin geceleri okuyorum ve daha bi huzur buluyorum..
BeğenBeğen
Harika yazilar harika doga resimleri Eliniz ayaginiz guzel yureginiz gam dan kederden uzak olsun hepsi icin tesekkurler ♥
BeğenBeğen
Esteuzubillah,
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu).
O herhangi bir şeyi yaratmak istediği zaman, ona sadece “Ol!” der, ve o şey de oluş sürecine girer.
..
İnsanlığın tarih boyunca, ortak soruları olmuştur. Ne yiyeceğiz, ne içeceğizin ötesinde; düşünen, etrafına bakan, gördüğü herşeyde ortak olan şeyi farkeden insanlar için ilk soru, “ben kimim, neden varım, beni kim var etti” gibi sorulardır. Çocuklarınızı düşünün, onların o tertemiz zihinlerinden çıkan soruları, “Allah kim, ben nerden geldim” diye sormuyorlar mı? Tek bir bireyin özelliği ne ise, insanlığın da özelliği aynı bu tür konularda.
ayetten beri, Allah’ın yaratma sıfatı üzerine tefekkür etmemiz öğretiliyor, nutfeden insanı, yaş ağaçlardan ateşi, gökleri ve yeri yaratan Allah, yoktan vareden, vardan vareden, zıtlardan zıtları varedendir. Bizim zihnimiz, aklımız, bu devrin tüm bilimsel verilerine rağmen; bu işin azameti karşısında boynunu büküyor, acizliğini kabul ediyor, secdeye varıyor. Ne kadar bilirsek bilelim, bilmediklerimizin, bildiklerimizden çok çok daha fazla olduğunu bir kere daha farkediyoruz.
Nasıl yaratıldığımız, Allah’ın ilminde saklı. Akıl erdiremiyoruz, bize zor ve çok büyük geliyor ama O’nun için yaratmak, 82. ayetin söylediği kadar kolay bir iş aslında..
Esteuzubillah,
Allahü lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm. Lâ te’huzühû sinetün ve lâ nevm. Lehû mâ fis-semâvâti vemâ fil erd. Menzellezî yeşfeu indehû illâ biiznihi.Ya’lemü mâ beyne eydîhim vemâ halfehüm velâ yühîtûne bişey’in min ilmihî illâ bimâ şâe vesia kürsiyyühüssemâvâti vel erd.Velâ yeûdühü hıfzuhumâ ve hüvel aliyyül azîm.
BeğenBeğen
bu ayet-i kerimede ben kendimizin de acziyetimizin farkına varmamız gerektiği mesajını alıyorum.Rabbim dilemedikten sonra hiçbirşey olamayacağı gibi birşeyin olabilmesi için de sadece onun murad etmesi yeterli oluyor.Biz bazen dünyevi meselelerle alakalı konularda çok ince eleyip sık dokuyoruz.Ama sonra farkediyoruz ki biz ne kadar kendimizi sıksak da herşey olması gerektiği gibi ilerliyor zaten.Bu dünyada bize düşen tam anlamıyla teslim olmak ve Rabbimizin muradı istikametinde olacak şeylere gönül vermek, ondaan gelen herşeye de gönlü hoş tutmak yani Rabbimizin rızası için O’ndan razı olmak.İnşaallah başka surelerle de devam edersiniz tefsir sohbetlerinize.Meryem suresi de her kadının annenin bilmesi gereken bi suredir.Güzel bi paylaşım olabilir bı yöndeki bir çalışma da nacizane temennilerimle…Rabbim yolunuzu ilminizi açık eylesin.
BeğenBeğen
kardeşim müthiş bir yere değinmişsin
BeğenBeğen
Esteuzubillah
فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn(turceûne).
Her şeyin melekûtu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yücedir. Ve siz O’na döndürüleceksiniz.
..
Subhaneke Allahumme ve bi hamdik estağfırullahe ve etubu ileyk
Ve ahıru da’ vana enil hamdu lillahi Rabbil Alemiyn
SadakAllahul Aliyyil Azim
Esselamu aleykum
BeğenBeğen
Cahide abla,ben seni sürekli takip ediyorum,allah senden razı olsun,çok şey öğrendim senden.
BeğenBeğen
yazilariniz tarifleriniz sectiginiz videolar hepsi cok güzel Allah razi olsun emeklerinizi zayi etmesin
BeğenBeğen
Normalde yorumlari pek takip edemiyorum, buraya yorum biraktigim icin takibe almistim. Öbür türlü Hasret abla ve Ayse kardesimizin tefsir calismalari gözümden kacardi sanirim. Mailime geldikce okudum ve cok faydalandim, Allah razi olsun hepinizden. Keske bu sekilde baska sureler de islense ne güzel olur. Rabbim emeginizin karsiligini versin, ilminizi arttirsin ve bildiklerimizle amel etmeyi nasip etsin.
BeğenBeğen
Selamun Aleyküm…Cahide abla senin çok uzun zamandan beri sessiz sedasız takipçinim. Kimi zaman yazdıkların nefsime ağır geldiği için kendimden utanarak okuyorum, kimi zaman da hala böyle hassas ve dikkatli, İslam ı yaşayan insanlar var mı diye düşünerek okuyorum. Rabbim e sonsuz kere şükürler olsun ki sizlerin bu değerli yazılarını okuyup anlamayı bana da nasip etti. Allah hepinizden razı olsun, bana da dualarınızda yer ayırın lütfen.
BeğenBeğen
teşekkürler allah her şeyi gönlünüzce göre versin
BeğenBeğen